• 169
    alpaslan dikmen için açılan pankartlar, tribünlerden görüntüler... çekebildiğim kadarıyla....

    http://img193.imageshack.us/...3/1928/img0487qo.jpg
    http://img142.imageshack.us/...142/739/img0505i.jpg
    http://img59.imageshack.us/img59/374/img0502l.jpg
    http://img269.imageshack.us/...69/2563/img0498g.jpg
    http://img3.imageshack.us/img3/3031/img0496rq.jpg
    http://img18.imageshack.us/...8/5741/img0495xm.jpg
    http://img9.imageshack.us/img9/7392/img0492q.jpg
  • 182
    sonrasinda verilen kim tepkilere bakinca tobol deplasmanini hatirlatan mac. o mactan sonra da camia icindeki ve disindaki ayni tipler tonla ahkam kesmis, rijkaard'in ne kadar basarisiz olacagina dair degerlendirmeler yapmis sonra ayni takim 12 macta 40 atinca tükürdüklerini yalayip los galaticos a la turca geyigine baslamis ve bir yandan da galatasaray'in tökezleyecegi günü bekleyerek bilenmislerdi.

    bakiyorum, basina ve internete, insanlar patlayan balon retoriginden girmis, maglubiyetten cikmis.

    ilginctir patlayan balon 2 aydir hala yenilmemis, aldigi en kötü sonuc 1-1 beraberlik, yani namaglup durumda. dönüp bakiyoruz karsilastirildigi ezeli rakibine, 2 ayda rezil bir futbol ortaya koymus, maclari resmen komedi filmlerinde görülecek gollerle almis, sahada fiziksel terör estiremediginde oynayamiyor ve kendi sahasinda twente gibi bir takima yenilmis. bu haliyle "kötü oynuyor ama yenmesini biliyor". gelgelelim galatasaray toplamda attigi 41 gol ve namaglup durumuyla patlayan balon oluyor.

    bu argümanlarla konusan insanlarin envanterinde bir de su asagidaki cümleler bulunur, bu sasmayan bir kuraldir:

    arda sol cizgide oynamali :/

    mustafa sarp bu takimin adami degil :/

    leo franco güven vermiyor :/

    elano hayalkirikligi, gereksiz transfer :/

    rijkaard türkiye'yi tanimiyor, burasi türkiye :/

    **********

    bu arada (sözüm meclisten disari, cünkü bu sozlukte kimin hangi fikri ne kadar zamandir savundugunu bilmiyorum) nonda'yi ilk 11'de sahaya sürdügü icin rijkaard'i suclayan pek cok kisi düne kadar attigi onca gole ragmen nonda'yi ilk 11'de baslatmadigi icin rijkaard'in adaletini sorguluyordu eheh. demek neymis omurgasizlikla ezbercilik birbirinden beslenen seylermis.
  • 174
    7 haftada 2 puan kaybetmeyi olağan üstü birşey olarak görmemek lazımdır. aslında bu puan kaybının futbolcular açısındanda taraftarlar açısındanda iyi olduğunu düşünmekteyim. üstüste maç kazanmaların verdiği acaba seri bozulacakmı stresi böylece ortadan kalkmıştır. bu ilk kez yumruk yiyen insanın hisleri gibidir... gözünüzde çok büyütürsünüz bir yumruk yiyince hastanelik olacağınızı sanırsınız. ama o ilk yumruğu yiyince rahatlarsınız, daha fazla motive olursunuz. biraz dayak yemek lazımki sonradan attığın dayakların kıymeti artsın. umarım fenerbahçe 10. haftaya kadar puan kaybetmez ve o hayatında kavga etmemiş çocuğun hislerini taşır bu bizim için ayrı bir avantaj olacaktır.
  • 129
    maçin sonucu sozlukte sinirleri baya germistir.
    beraberligi hak etmedik, ama bir anadolu takimi klasigi gerçeklesti ve puan kaybettik. rijkaard yeni geldiginde yeminler ediliyordu, sabir gosterecegiz, ilk puan kaybinda delirmeyecegiz, uslu çocuk olacagizdiye ..

    (bkz: nerdeee)

    bu kadar mi yani sabrimiz ?* birde malum takimla karsilastirmalar var ki onlar çok enteresan. biz degilmiyiz "takimimiz guzel futbol oynasin, ayaga pas yapsin" vs diyen ? sistem tokezleyince de yok efendim fener kazaniyormusta, biz nasil puan kaybedermisiz de... oynamaya çalistigimiz oyun sistemi zor ve henuz en iyi seviyemizde degiliz. fener gibi yuruyerek oynasak ve balina kazansak mutlu mu olacagiz yani ?

    extra tanim : saglik olsun dedigim ve simdiden unuttugum maçtir. *
  • 186
    eskişehirspor, taraftarıyla kültürüyle saygı duyduğum bir kulüptür. geçen sene bizden kazandıkları 6 puanı da başka herhangi bir takımdan alamadılar sanırım. bu sene de geçen seneden çok daha iyi bir başlangıç yaparak ligin üst sıralarını zorlayan, rakiplerine göz dağı veren bir anadolu takımı imajı çizdiler şimdiye kadar. galatasaray geçen seneki galatasaray olmadığına ve başımızda rijkaard gibi bir hoca bulunduğuna göre bu maç kolay olmasa da bizim lehimize sonuçlanır diye düşünüyordum. en kötü ihtimalle beraberlik düşünüyordum ama emin olduğum bir şey vardı ki; o da maçın alt biteceğiydi. alışılagelmişin tersine eskişehir'e kolay kolay 3-4 gol atabileceğimizi hiç düşünmedim çünkü hem fizik gücü yüksek, hem azimli bir takım söz konusu. bu durumda kaç forvetle çıkarlarsa çıksınlar takım halinde sağlam bir defans yapmaları süpriz olmayacaktı. nitekim öyle de oldu. ilk yarıda 4 forvet olmalarına rağmen 1 golü ancak atabildik. biz ne kadar çok pozisyona girip defans tarafından engellendiysek, onlar da o kadar az pozisyona girip zaten zayıf olan defansımızı pek yormadılar. karambol tehlikeleri de servet, sabri, mehmet topal, hakan balta bir iki defa olmak suretiyle savuşturdular. tüm bu gidişata rağmen şans eseri golü bulmaları büyük talihsizlik oldu. o dakikadan sonra gözüm kulübeye takılmadan edemiyordum, rijkaard ne yapacak acaba diye bekliyordum nitekim eses geçit vermiyordu. sonuç olarak fenerbahçe'nin 3 puan aldığı bir haftada puan kaybetmek canımı sıksa da, içim rahat ayrıldım staddan. bence silkelenmeye ve toz pembe rüyalardan uyanmaya ihtiyacımız vardı. bundan sonra da futbolcularımızın azmine azim katılacağını, rijkaard'ın da gerekli ayarları vereceğini düşünmekteyim. bu takım futbol adına güzel işler yapıyor ve uzun süreçte çok büyük yol katedecek gibi gözüküyor. o yüzden bırakalım bu hafta 2 puan kaybetmemizin sevinciyle deliye dönen bazı küçük takımların yegane eğlencesi bu olsun. çünkü onlar hiçbir zaman kendileriyle yarış halinde olacak kadar yücelmediler, ancak başkalarının başarısızlıklarıyla(göreceli bir tanım) mutlu olabildiler.

    eskişehir taraftarının, eses sevdasına ve tribün ateşine hayranımdır. maç öncesi forumlarında alpaslan dikmen için bir şeyler yapmalıyız diye konuştuklarını da yakınen biliyorum. türkiye'de kaç takım kalmış ki; taraftarı mesafe kar kış dinlemeden binlerce kişi deplasman kovalasın. bizim, diğer istanbul kulüpleri gibi milyonlarca taraftarımız varken, ne diye deplasmana gelen bu adamları hazımsızlıkla karşılıyoruz? sözüm, maçtan önce taraftar ve takım otobüslerini taşlayan saldıran, kendine galatasaray taraftarı diyen bir grup kendini bilmeze. oysaki bize yakışanı onları centilmence karşılamak ve misafir tribününde rahat ettirmekti. alpaslan dikmen için eski açıkla birlikte tezahürat yapmaları çok duygulandırdı beni, muhteşem bir görüntüydü, gurur duydum her iki tarafla da. maç boyunca tek küfürlü tezahürat etmediler. en sonunda çıkan gerginlikler, kavgalar çok gereksiz oldu. hiç olmazsa o alpaslan dikmen resminin altında bunu yapmasaydınız. böyle taraftarlık olmaz olsun dedim içimden. umarım bundan sonra böyle manzaralarla karşılaşmayız.

    efenim gelelim galatasaray sözlük magazin bölümümüze.(u: (= )
    maçtan önce kulüp binası önünde dikilirken bir anlık dalgınlıkla adnan polat'a çarpmışım, arkamı döndüğümde ''iyi akşamlar'' diyen kalın sesiyle irkildim başkanın. sonra epey güldüm o şaşkoloz halime. bu sefer maçı, protokol bölümünün yanındaki kısımda izledim ilk defa. daha içeri girerken emre güngör ve barışla karşılaştım. hemen akabinde linderoth geldi. birara ergün penbe'nin de yanımızda olduğunu farkedip mutlu oldum kendimce, özlemişiz. daha sonra sallana sallana gökhan zan geldi ki, tv'de gördüğümüzden de çirkinmiş bu adam. hala hazmedemiyorum gs forması giyiyor olmasını, neyse allah şifa versin diyeyim yine de. ufuk ceylan adlı çok konuşulan kalecimizi cismen hiç tanımıyordum ama herkesin selam verdiği basketbolcu kılıklı adam dikkatimi çekmedi değil. sonradan anladım ki zat-ı muhterem çiçeği burnunda kalecimiz olurmuş. eklemeden geçemeyeceğim, ümit karan'ın oğlu ve leo franco'nun kızı dünya tatlısı yaratıklarmış, bol bol fotoğraflarını çektim.

    spor, yorum, magazin kombosu olan entry'me burada son verirken strum graz maçı için içimin rahat olduğunu bir kez daha belirtmek ister, onuncu haftanın sekizinci ya da dokuzuncu haftadan bir farkı olmadığını vurgular, esenlikler dilerim...
  • 135
    galatasarayımız'ın ilk yarı boyunca tartışmasız en iyi topunu oynadığı maçtır. ikinci yarı oluşan durgunluğu bende anlamadım. ama takımın oynadığı genel oyundan memnun olmamak için hiç bir sebep yok. mehmet topal ve sabri sarıoğlu maçı katletmek için ellerinden geleni yaptılar.

    keita galatasaray'ın hayat damarı olduğunu, sezonun en formda ismi olduğunu bu maçta gösterdiği insan üstü perfomansla kanıtladı. yaptığı asist inanılmazdı. böyle devam etmesini diliyoruz. dakika 70'den sonra yorulan keita 90 dakika konsantrasyonunu korudu.

    puan kaybı önemli bir kayıp kuşkusuz. ama panik olmaya gerek yok. bu takım kanırta kanırta şampiyon olacaktır.
  • 140
    iyi yoldayız. kesinlikle iyi yoldayız. işte yıllardır avrupa devlerinde gördüğümüz futbol anlayışı ve bundan taviz vermemek. resmen yeni bir ekol peşindeyiz. her daim atağı düşünen, onlarca atak kombinasyonu olan, duran topları karambole sallamayıp sistemli kullanan bir takım olduk bile. evet puan kaybettik, mükemmel oynayıp rakibe sadece 1 pozisyon vererek onca pozisyonu harcayıp 2 puan kaybettik. sözlükten anladığım kadarıyla herkes umutlu. gerçi kahvedeki dedeler, cahil ergen veletler, futboldan gram anlamayan güruh hala rijkaard'a giydiriyor ama önemli değil.

    neyse bu takım şu an böyle oynuyorsa önümüzdeki senelerde nasıl oynar cidden heyecanla beklemedeyim. bu takıma top kullanan bir stoper ve ayhan'ı yedekleyecek bir adam daha alınınca her maç tecavüz olmaz mı? önde basmayı öğrenmiş anadolu kulüplerine her maçta 5 atılmaz mı? bal gibi de atılır lan. futbolcuların performanslarından, "demek ki galatasaray uzay takımı değilmiş, bak fenere" triplerinde gezen tabelacı *veletlerin ne dediğinden, diyeceğinden konuşmaya gerek yok.

    onlar akbabalar gibi üzerimize üşüşedursun, yine biz kazanan olacağız.
  • 188
    yediğimiz golde yükü hakan balta yahut uğur uçar'a yıkmanın çok adaletsiz olacağını düşünüyorum. dikkat ettiyseniz son bir kaç maçta sabri'nin grafiğini sürekli yükseltmesiyle sağ kanattan yediğimiz hücumlar çok azaldı. özellikle sabri, keita'nın arkasında oynadığı zaman buradan çok nadir hücum yiyoruz. bunun tek sebebi sabri ve keita'nın birbirlerinin kademesine girerek oynaması değil aslında. rijkaard'ın defans sisteminde gözlemlediğim başka bir durumdan kaynaklanıyor.

    askeri tarih okuyanlar bilirler, yıldırım savaşı aynı zamanda kendi mobil savunma taktiklerini barındıran bir paradigmadır. yani saldırırken mobil olup savunurken çizgiselliğe kaymayı öngörmez. buna göre savunma yapan taraf zırhlı topçu/tanksavar ve zırhlı anti personel üniteleriyle cepheden bir tespit taarruzuyla saldıran tarafı karşılar ama aslında görevi asıl karşı taarruzu yapmak üzere kanatlardan akın eden ve saldırganları merkezde imha eden yahut geriye çekilmeye zorlayarak inisiyatifi geri alacak olan muharip tank ünitelerine zaman kazandırmak ve saldırganın planını bozmaktır. buna örs-çekiç taktiği deniyor.

    aslında rijkaard'ın savunma sistemi de bunun üzerine kurulu. yani savunmayı yapması beklenen kişiler aslında bekler ve stoperler değil. onlar saldırıyı tespit etmekle sorumlular. asıl savunmayı yapan ve bundan saldırı üretenler ise hücumcu kanat ve orta saha oyuncuları. zira "en iyi savunma saldırıdır". dünkü maça baktığımızda da sabri'nin, servet'in ve hakan'ın tuttuğu örslere mehmet'in, mustafa'nın ve keita'nın vurduğunu gördük. baskıya uğrayan rakip çoğunlukla ya topu oracıkta kaptırdı ya da panikle hatalı pas yaptı. uğur'un tuttuğu örse ise vurması gereken kewell'dı ve kendisi ileride kaldı. kewell ilerdeki top kayıplarında gerçekten mücadele eden bir oyuncu ama geriye gelmemesi bu açıdan sol bekte tüm savunma yükünün bek oyuncusuna binmesine sebep oluyor. bu durumdan da sol beki sorumlu tutmak adaletsiz olacaktır.

    rakibe ilişkin düşüncem ise dün aksam türkiye'de anadolu takımları özelinde gelenekselleşen katliam futbolu oynadıklarıdır. işin vahim yani bu pısırık oyun tarzı bizim bıçkın ve gözü kara anadolu insanının karakterini de yansıtmıyor. yansıttığı şey travmalarla dayatılan küçüklük ve buna mukabil küçük, fırsatçı gündelik zaferlerin esiri olmuş bir toplumun trajedisidir.

    yapılan faullere hiç girmiyorum, bir yerden sonra sayamadım artik. umarım bu maç sonucu bir maça bütün olarak değil gol özeti olarak bakan zihniyetin "rijkaard'ın adaleti varsa nonda ilk 11'de başlamalı" ve "baros golcü değil" argümanlarına iyi bir cevap olmuştur ve birileri bazı "şeytanların" gazına gelerek linç ettikleri baros'un neyden ötürü bu kadar değerli bir oyuncu olduğunu idrak edebilmiştir (sanmıyorum gerçi).

    düne kadar elano çok etkisiz diyenlerin, "rijkaard niye elano'yu sokmadı anlamıyorum?" retoriğindeki çelişkiden bahsetmeme ne kadar gerek var bilmiyorum. çünkü kendisiyle çelişmekten utanmayan insanlar zaten bu bahis üstüne bile dönüp kendilerine bakmayacaklardır. eğer elano girseydi de kanımca skor değişmeyecekti ve bugün elano'yu oyuna almadığı için suçlayan o bir kaç gün öncesinin "elano çok etkisiz" insancıkları büyük olasılıkla bugün yukarıda örneklediğim tepkiyi vermiş olacaklardı;

    elano hayal kırıklığı, gereksiz transfer :/

    eleştirisiz bir toplumun kör ve sağır bir toplum olduğunu düşünsem de şu anda basın adı verdiğimiz zümrenin yaptığı eleştiri değil, beş para etmez adamların hayatlarında rijkaard gibi bir adama çamur atabilme lüksünü tepe tepe kullanması durumudur. o yüzden edilen sözlerin asgari saygıyı bile hak etmedikleri kanısındayım. bence yurdumun spor basını ve spor adamları(!) önce rijkaard'a, neeskens'e kaptıkları köşelerden lümpen ağızla yazdıklarıyla bir şeyler öğretmek gibi fantezilerini frenleyip onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışsınlar. ilk dersi tahmin edebiliyorum: insanlığa giriş.

    not: bu entry sevgili melih sabanoglu agabeyimizin gayin-sin.net adresindeki blogundaki bir yazimdan alintilanmistir
  • 172
    uzun zaman sonra, sonucunda hiçbir galatasaray taraftarının canını sıkmadığı, puan kaybı yaşanılan maç olmuştur.

    öyle bir takım düşünün ki, türkiye liginde*, en etkili kanat hücumlarını geliştirecek, en etkili pas alışverişini yapacak, en etkili presi yapacak, en etkili hücum varyasyonlarını gerçekleştirecek, futbolcuları gol kaçıracak aynı dakika içerisinde dönüp defansından top çıkartacak, maçın sonlarında, maç berabereyken bile, kalecisinin şişirme top atması takımın oyun felsefesine yanlış diye yakınındaki arkadaşına pas verecek. puan kaybettiği maçta bile taraftarına zevk verecek bir takım.

    bu bir futbol devriminin sesleri değilse peki nedir?

    hafta içinde uefa'nın, resmi sitesine koyduğu cümleyi tekrar buraya yazmakta fayda var sanırsam: şapkalarınızı frank rijkaard'ın galatasaray'ı için çıkarınız.

    edit: imla hatası.
  • 113
    bravo ultraslan bravo.. mükemmel bir performans sergilediniz bravo.. sanki 5-0 öndeymişiz gibi maç 1-0 iken yeni beste söylemeler, yok seviyorum seni gibi saçma sapan tezahüratlar yapmalar, bravo.. farkettiyseniz gol yediğimiz dakikalarda maçı kesin aldık gibi bir hava vardı sami yen'de. o havayı kim sağladı sizce, rijkaard mı? sabri mı? tabiki taraftar. bakın bir beşiktaş taraftarına, yenik durumdayken bile bütün stat avazı çıktığı kadar bağırıyor, ve ligde hangi sırada olduklarıda ortada yani.. tamam futbolcular da suçlu ama onları rehavete sokan kesinlikle taraftardır!

    aşırı ofsayt yiyeceğimi düşünüyorum, ama gerçekler bunlar sözlük..

    edit: ayrıca neden ofsaytladığınızı yazarsanız sevinirim. belki yanlış düşünüyorumdur ama neden merak ediyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın