• 11
    17 ağustos depreminin bir hafta sonrasında oynanan maç. tribünde burukluk hakimdi, ki maçın özetinde bile bu sezilir.

    taffarel'in depremden çok etkilendiği söylenir, bu maçtan ingiltere'de 1-0 yenildiğimiz chelsea maçına kadar berbat ötesi bir performans göstermiştir.

    bu maçı 1-0 kazandık. sonu uefa kupası'na giden yolun ilk halkasını geçmiş olduk. hagi de kadroya alınmayan bülent ve tugay'ın yokluğunda hakan da sakatlanınca galatasaray formasıyla ilk kez kaptanlık pazubandını takmış oldu.
  • 12
    yamulmuyorsam kapalının göbeğindeki "acımız çok büyük, başımız sağolsun" pankartı dışında 3 tribünün set diye tabir edilen bölgesinde boydan boya bir siyah bezin yer aldığı maç. galatasaray'ımız bu eşleşmenin ilk maçında da giyilen o sezonun aslında gri-füme ağırlıklı olan formasının siyah versiyonu ile oynamıştı doksan dakikayı. rapid wien takımı da türkçe "başınız sağolsun" yazılı bir pankart ile çıkmıştı.

    gerek galatasaray, gerek türk futbol tarihinin en enteresan maçlarından biridir aslında bu haliyle. 17 ağustos 1999 depreminin üzerinden henüz bir hafta geçmiş. yarattığı manevi yıkım bir tarafa, artçılar bile yeni yeni duruluyor. ligler hemen ertelenmiş ama bu maç da bir şekilde oynanmak zorunda. bir yanda artçı depremler, bir yanda umarsızca sıkılan "bu tarihte bu saatte asıl deprem olacak" palavraları. öte yanda tatil beldelerindeki insanları "asıl enkaz bu" manşetiyle yerden yere vuran gazeteler. bir de bizim nesil ali sami yen'in yıkılmadan önceki son halini hatırlasa da aslında ta o yıllarda "ha yıkıldı ha yıkılacak" gözüyle bakılacak kadar kötüydü.

    tüm bunların arasında insanlar bir şekilde stada gitmiş. tıklım tıkış bir izdiham olmasa da yükünü almıştı aslında tribünler. eski açık ve yeni açık alt tribünün o yıllarda sürekli boş kaldığını bilmeyen nesil için bomboş gibi gelebilir ama tüm bu faktörlere göre hatırı sayılır bir insan gitmiştir maça. yıllar sonra özetleri izlerken dahili anonstan kadroların falan maç başladıktan sonra sayıldığını duymak mümkün. anonsların ardından kısa bir tereddüt ve sonrasında tezahürat da başlıyor aslında. coşkulu bir tezahürat yok elbette ama dönemin tribünde de söylenen slow şarkılarıyla oyalanmış insanlar...

    hatta ve hatta maçı anlatan ercan taner'in "birlikte neleri başardık, ne acılara göğüs gerdik. bunu da atlatacağız" gibilerinden bir şey dediği bir bölüm de var özetlerde. net hatırlamıyorum ama daha uzun bir konuşmanın finalidir muhtemelen. o acının, hüznün ve "tesellide bulunma zorunda hissetme"nin bile bir samimiyeti vardı eskiden. 20 yıl sonra dinleyince farkediyorsun, acımızı üzüntümüzü bile kaybettik artık. bir facia felaket yaşandığında üzülebilmek bile aykırı oldu artık...
App Store'dan indirin Google Play'den alın