• 304
    zor geçiyor şu zamanlar be sözlük. aslında ağlamıyorum, gelip gelip gidiyor durmadan. hayatımda tanıdığım en renkli insan, en bilge kadın babaannem yaşam savaşı veriyor 89 yaşında.

    safra kesesinde adını sanını bilmediğim bir rahatsızlığı vardı. kendimi bildim bileli vardı ama bir şekilde idare ediyordu işte. son 10-15 gündür durumu alışık olmadığımız şekilde kötüleşmişti ama. getirdik hastaneye. akciğerleri, karnı su topluyor, karaciğerinde 8 cmlik bir kitle var; biyopsisi yapılmadı ama beyin cerrahı olan abimin dediğine göre %99 kötü huylu, vücudunun bütün kasları erim erim erimiş. bunlar yetmezmiş gibi yıllar öncesinden platin takılı olan sol kalçası çıktı. en çok da bu zorluyor bizi. kadını çeviremiyoruz bile, sırtı ne oldu kimbilir. çektiği acıyla refakatte olan ben uyanıyorum o derece. yazık be bu kadına şu yaşında.

    oysa biz yine şanslıyız. abim sayesinde kendi kliniğinin bitişiğinde izole bir oda bulduk, normalde yoğun bakıma refakatçi alınmaz, biz girebiliyoruz, bu sayede kadına da biraz moral oluyor.

    geçen gece bir amca gördüm göğüs cerrahinin önünde bekledi bütün gece. gece üç sularında tuvalete çıktığımda yangın merdivenlerinde ağladığını duydum amcamın. o an işte ben de kötü oldum. kendime bile lanet ettim en azından yakınımın yanında olabilme şansına sahip olduğum için. trajediler hiç iyi gelmiyor bu ruha.

    iki günde bir hastanede kalıyorum, oradan çıkıp işe gidiyorum sabah. hadi buna da eyvallah da bir de gönül meselesi var. seviyorum bir kızı, güneş diyorum ona. çünkü güneş gibi gelmişti ömrüme. sorunlar yaşadık, hatalar yaptım ama delikanlı kadınmış, her özür dileyişimde kabul etti özrümü. şimdi yeni bir şeyler deniyoruz, oluyor mu bilmiyorum. kaç defa bir ilişkinin içinde olmak istemediğini söyledi ama ben çok fena tutuldum. beni bilip kaldığına göre diye umut yeşertmeye uğraşıyorum her gün. bugün mesela görüştük, 11 dakika sürdü bazı zorunluluklardan dolayı oysa o 11 dakika bile benim için o kadar değerli ki. bir de şu var. kız başka şehirde okuyor, pandemiden dolayı burada. okullar açılacak da gidecek diye o kadar korkuyorum. insanlar aşılara seviniyor benim ödüm patlıyor, evet bencilim ama sevdiğim için.

    işte şimdi bir de onu düşünüyorum bunca derdin arasında, hastanede yarın işe biraz olsun dinç gidebilmek adına gizli gizli ayyaş gibi kahveyle karışık alkol alırken. uyuyabilecek miyim? kimbilir.

    sözün özü sözlük biraz olsun dualarınıza ihtiyacım var. biraz şifa biraz aşk için...
  • 306
    (bkz: #3062680)

    15 gündür verdiği yaşam savaşının sonunda babaannemi kaybettik sözlük. geçtiğimiz günlerde solunum sistemi çökmüş ve uyutularak entübe edilmişti. uyuduğu son uykunun uyanışı olmadı ve bu sabah kendisini kaybettik.

    şimdi içimde onun renkli kişiliğiyle zekasına hayran ederek ömrümde bıraktığı güzel izlerin yanında; onu kırdığım, ona kızdığım zamanların vicdan azabı var. ama bu ilacı olmayan bir dert. insan doğuyor, yaşıyor, ölüyor. sonrasıysa kocaman bir meçhul. umarım ruhlar için bir sonrası vardır ve o orada daha güzelini yaşar diyebiliyorum sadece. üzülmemin, hayatıma devam etmemin yanında yapabildiğim tek şey bu çünkü.

    ışıklar içinde uyuyasıca, o güzel mavi gözlerin ömrüme kattığı her şey için teşekkür ederim.
  • 307
    uzun yıllardır hayatıma büyük anlam katan şeylerden biri yarasa yiyen çinliler yüzünden elimden kayıp gitti. beni birebir tanıyanlar çok azdır aramızda ama 10-11 yıldır çeşitli gruplarda vokallik yaptım. kendimle ilgili doğru ve güzel gördüğüm nadir şeylerden biriydi ve covid geçirdikten sonra şarkı söyleyememeye başladım. sağlıklıyız buna da şükür diyeceğim ama eskisi kadar sağlıklı da hissetmiyorum. bundan sonrası ne olur bilemem ama gerçekten tadım inanılmaz kaçtı.
  • 309
    bu başlık altında daha acı haberler alıyoruz ve beraber üzülüyoruz malesef.

    ben de kendi hedeflerimle ilgili bir hüzün içerisine girdim akşam itibariyle ve siz değerli sözlük ailesiyle paylasmak istedim.

    aslinda bu hissiyatı daha evvel yaşadım ve tam o an bu entry girecekken cok daha büyük bir fırsat elde edince yine hedefime yöneldim.

    8 yıldır yazılım mühendisi olarak çalışıyorum. çalıştığım ilk zamandan beri kendimi sürekli geliştirmek için çabalıyorum. seneler geçtikce vizyonum da açıldı haliyle insan hep yüksek hedefler peşinde koşuyor. sonra durmadan bunun için çabalıyor. ama yine nasip olmadı be sözlük.

    önceki yasanan deneyimler:
    ( son yıllarda yurtdisindan is görüşmesi talepleri aldım ve görüşmeler yaptim. o görüşmeler esnasında kendimi daha da geliştirme fırsatı elde ettim. sonra baktım ki ingilizce iletişim fena değil ama yeterli olmuyor. ya da kendimi %100 ifade edemiyorum. tam da bu pandemi zamanı cambly kaydoldum kapattım kendimi ingilizce işini de hallettim.

    dedim artık tamam hazırım yaptım tekrar başvuruları görüşmeler başladı. pek çoğunda son aşamalara kadar ilerleyebildim ve malesef her seferinde "bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz" mailleriyle sonuçlandı. hele 1 tanesinde o kadar hazırlıkliyim ki tum sorulara eksiksiz doğru yanıt verdiğime de emin olduğum halde ve hatta görüşmecilerden birinin olumlu sinyalini aldığım halde yine aynı mail. sordum eksik noktalarım nelerdir feedback verin gelistireyim ona göre bende eksiklerimi. bir sey demiyor ve daha uygun baska adaylarla devam edicez diyor. bu seferki beni çok sinirlendirmisti. bir de öyle orta sıra bir yazılım şirketi yani. iyi ama çok da matah değil açıkçası. tam o sırada linkedin'den bir görüşme talebi aldım aynı ülkeden* bir şirket yine. dedim tamam görüşürüm ancak öncelikle benim gerçekten uygun aday olduğumu düşünüyor musunuz diye sordum.*
    evet dedi "takım ile de görüştüm ve sen bize göre pozisyon için uygunsun ve eğer olumsuz deneyim olursa size feedback verilmesi icin 15 dk feedback toplantisi ayarlayacağım" dedi. çünkü bir görüşüyorsun son aşamaya geliyorsun yine aynı mail aliyorsun. görüşmeler de 1 ayı buluyor her hafta 1 round geçiyorsun.

    son derece titizlikle hazırlandım ve süreçleri tek tek geçtim ve yine final round aynı maille karşılaştım. neyse feedback toplantısı için tarih belirledik ve o toplantıya girdim. dedim baba anlat eksikler nelerdir. teknik bazi detaylardan bahsettik. yalnız oyle bir sey bekliyor ki pozisyonun ötesinde istekleri var zaten. her istediği probleme n tane farkli çözüm geliştirmişken benden daha da farklı mimariler tasarlamamı bekliyordu. benimle çalışmak istediğini ancak cok daha fazla tecrübeler beklediğini iletti. bunu anlayışla karşıladım ama pozisyonu daha high-level açmalılardı. buradaki seniorlık seviyesine göre elbette avrupa'da beklenen farkli ama o toplantıda ilettikleri onları da asan bir beklentiydi.

    neyse bunlar en nihayetinde herhangi şirketler sadece görüşüp son asamadan 1 evvel elendiğim avrupa düzeyinde 2 şirket olmuştu. her biri tecrübe kattı.
    )

    son yaşanan deneyim:
    ancak en son dünyanın dev teknoloji firmalarından 5 büyüklerden biriyle görüşme şansı elde ettim.
    (bkz: amazon)

    teker teker aşamaları geçtim ve nihayet on-site* round vakti. 1 ay süre istedim hazırlanmak icin sagolsunlar yardımcı oldular. zaten görüşmeler süresince sana harika davranıyorlar.
    yapıştırdım 1 aylık leetcode.com premim üyeliği. her gün sorular çözdüm yeni algoritmalar data structures öğrendim.

    görüşme bu pazartesi günü oldu 4 oturum toplamda 5 saat.*

    inanilmaz keyifliydi ve 5 saati hissetmedim bile. 3 coding questions 1 system design oturumu oldu. her oturumjn başlangıcında amazonun liderlik prensipleri ile ilgili geçmiş deneyimlerle alakalı sorular sordular. cevaplar için uygulanmasi gereken bir method var.
    (bkz: star)
    ona uygun cevaplarım kendi deneyimlerime göre hazırdı. bu sırada cambly ingilizce çalışmalar devam ediyor. yazin amazon'a giren ve su an orada çalışan arkadaşımın da tavsiyeleri ile 1 ay cok iyi biçimde hazırlandım.

    1 aydır bugünü bekliyordum ailemle. görüşmeler de fena geçmedi açıkçası ama benim açımdan. system design amazon prensipleri soruları iletisim harikaydı hatta. 3 coding questions'ın 2sini çözdüm. ama birinde brute force* çözüme gittim önce sonra iyileştirelim dedi görüşmeci üzerinde düşünürken hafif bir ittirdi* o tüyoyla çözdüm. 1 tanesini tam çözdüm. diğer 1'inde ise yarım çözdüm.*

    tam çözemediğim soru ilk oturumdaki soruydu. biraz geç ısınma oldu sanırım. ancak görüşmeci "yaklaşım tarzını anladım" dedi. üzerinde ufak bir dokunuş yapsam bitiyordu. adam 1 satır yazdı* dedim evet buydu.

    neyse pazartesinden bugüne hayaller devam tabi. çünkü sadece 1 soruyu çözemedim o da hafif bir eksik ve görüşmenin cok iyi geçen noktaları var.
    (bkz: neden olmasın)

    ancak bu akşam yine teşekkür maili aldık maalesef. onlara zaman ayırıp görüşme yaptığım için teşekkür ediyorlar. vallah ben teşekkür ederim şahane bir deneyim yaşadım ayrıca neyin eksik neyin iyi olduğunu görüşme aşamalarında farkedebildim zaten.

    maalesef ki olumsuz sonuc çıktı ve üzüldüm bu sonucu aldığıma çünkü gerçekten çok iyi hazırlanmıştım ve çok yaklaşmıştım.

    bir hayalim var ve onu gerçeklestirebilmek için çok uğraşıyorum bu kez en zirvesine çok yaklaşmıştım.

    bunu da söyleyeyim.
    “benim de kendime göre bir hayalim var. benim de kendime göre bazı rüyalarım, hülyalarim, hayallerim var. eksik olan bir şeyi bir şekilde deneyeyim diyorum. israrla inatla onu sürdürüyorum. kolay olmadığını biliyorum. ucuna kadar geliyoruz bazen. çok da büyük işler yapıyoruz ama bu hayallerimizi biz olmaz denen hayallerimizi java ile gerçekleştirdik. 'nasıl olur!' denen şeyleri yaptık.”
    (bkz: fatih terim)

    biz fatih terim'le büyüyen 90'ların galatasaraylı çocuklarıyiz. haliyle hedefimiz avrupa dünya. global hedefler. hayallerimiz var.

    fatih terim'den öğrendik vazgeçmemeyi inatla ısrarla çalışmayı asla pes etmemeyi. cok yoruldum ben de renktaşlar ama vazgeçmek yok. hüzünle sonuçlanan bu serüvenler cok üzüyor, yoruyor ama biliyorum deneyim de kazandırıyor.

    ayrica irfancan işi de yattı beyler. kurduğum hayallerde amazon luxemburg'da ise başlayıp irfancan'ın da galatasaray'a geleceğini düşünmüştüm. luxemburg'ta şampiyonluk macini izleyecektim ve irfancan da parçalıyla şampiyonluğa koşacaktı. 2 transferi kafamda bağdastirdim. ben luxemburg uçuşunu kaçırdım.
  • 311
    eski milli güreşçi serdar akgül...

    dün akşam market alışverişimizi tamamlamış çıkmak üzereyken bir adam geldi ve market çalışanlarından yardım istedi. dışarıdan bakıldığında gerçekten ihtiyacı olduğu anlaşılıyordu. yardım etmek istedim ama üzerimde pek fazla nakit yoktu. en azından birazını vermek için yanına gittim. gözlerine kan oturmuş. ben ona bakakaldım o utana sıkıla teşekkür etti. öyle donup çıktım. birkaç adım sonra aklım başıma geldi. verdiğim para ile bu ekonomik şartlarda hiçbir ihtiyacı karşılayamazdı. dönüp ne ihtiyacı varsa birlikte almayı teklif ettim. o sırada biraz anlattı. adım serdar akgül googleda aratın çıkar ben eski milli güreşçiyim dedi. kızım hasta iğneleri yurtdışından geliyor pahalı o yüzden dedi. 9bin liralık ilacın parasını tamamlayabilmek için 180lira eksiği kalmış. alışverişini yaptık inanın bebek bezi ve bebek maması dışında pek birşey aldırmadı.

    eve döndüğümde internette ismini arattım. çıkan haberler insanın içini parçalıyor...

    https://www.istanbulhaber.com.tr/...rdi-haber-420884.htm

    yapışık ikizleri olmuş. birini ameliyat esnasında kaybetmiş diğer kızı için yıllardır mücadele veriyor demek ki.

    keşke daha fazlasını yapabilseydim.

    keşke türk sporuna hizmet etmiş, kızı için madalyalarını bile satmış sporcumuzun kızının tedavi masraflarını karşılayacak bir kurumumuz olsa...

    keşke bilmem kaç yerden maaş alan bazı eski güreşçiler serdar abinin elinden tutsa...
  • 312
    bugün ilk göz ağrım, araba sürmeyi öğrendiğim rahmetli dedemin hatırası palio markalı aracımı model yükseltmek için sattım.
    araba araştırırken hiç aklıma gelmezdi veda ederken bu kadar üzüleceğim, insanın bir nesneye bu kadar sevgi duyabileceğini yeni anladım.
    aslında üzülünen bir demir parçası değil, onunla beraber yitip giden gençlik ve geride sadece hafızalarda kalan bir çok güzel anı, hoşçakal gençliğim...
  • 314
    hayatımız dert dolu be. işyerine gidiyorsun dert babası gibi dert dinliyorsun, internete giriyorsun dert dinliyorsun, arkadaşlarından dert dinliyorsun, mensup olduğun parti dert dolu, "unoffical" şekilde içinde olduğun şube dert dolu, evin içi dert dolu, evin içindeki televizyonda izlenen şeyler sürekli dert dolu...

    hani eskisi kadar histerik değil belki artık ama insan arada bir istiyor birileri gelsin dertlerini unuttursun, ya da gelsin bu dertleri falan unuttursun sadece bir göründüğünde...

    çok yorgun ve değersiz hissediyorum artık...
  • 317
    olağanüstü olağan oldu. bundan da ötesi olmaz diyorsun, oluyor. şu eşiği atlatınca rahatlarız diyebileceğimiz bir eşik kalmadı çünkü gerisi hep yokuş yukarı. hissizleştik, edip cansever'in betimlediği masayı doldurduk ve sonra gittik.

    umarım bu günleri atlatırız. her birimizin türlü türlü yaşadığı zorluklar var. ben iyi durumdayım yine bence. yine de beni ilgilendiren birçok durumu kontrol edemiyor olmak yoruyor.
  • 318
    (bkz: 3 fidan)
    (bkz: yusuf aslan)
    (bkz: hüseyin inan)
    (bkz: deniz gezmiş)
    (bkz: 6 mayıs 1972)

    --- deniz gezmiş'in son mektubu ---

    baba,

    mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. insanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir.

    bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın.

    oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. bu yola bilerek girdi. sonunda da bu olacağını biliyordu.

    seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlayacağını tahmin ediyorum. sadece senin değil, (…) anlayacağını inanıyorum. cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. ayrıca savcıya da bildireceğim. ankara'da 1969'da ölen arkadaşım taylan özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. onun için cenazemi istanbul'a götürmeye kalkma.

    annemi teselli etmek sana düşüyor. kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. kendisine özellikle tembih et. onun bilim adamı olmasını istiyorum. bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.

    son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…

    oğlun deniz gezmiş

    --- deniz gezmiş'in son mektubu ---

    bugün 6 mayıs (1972), bugün 3 fidan deniz gezmiş, hüseyin inan ve yusuf aslan'ın 49. ölüm yıldönümü. 3 tane aslan gibi gencin haksız yere hayattan koparılış günü! her 6 mayıs günü hüzünlenirim. içim daralır!..

    deniz, yusuf, hüseyin ve daha nice güzel insanlar, sizleri asla unutmayacağız!
  • 319
    2.5 yıldır bizimle, çoğu zaman koynumuzda yaşayan kuşumuz öldü bu hafta.

    yazının kalanına bir yakınını, belki evladını kaybetmiş olanlardan özür dileyerek başlıyorum. sizin acınız yanında bizimki hiç bir şey, biliyorum ve çok özür diliyorum sizinle aynı kompartmana girmeye çalıştığım için. ama yine de oradayım, çok üzgünüm ve yazıyorum.

    2.5 yıl önce eminönü'ndeki köle pazarı gibi dükkanlardan birinden aldık onu. öncesinde başarısız papağan girişimlerimiz olduğu için bu kez muhabbet kuşu sahiplenmeye karar vermiştik. bir kaç dükkan gezdik. artık yabani bir kuş istemediğimiz için ben kendimce bir yöntem denedim: elimi bir kafesin içine sokup karıştırdım, onlarca kuş sağa sola kaçıştı. bizimki mal gibi olduğu yerde kaldı. "bunu istiyorum" dedim.

    gösterişsiz, sıradan, ufak bir kuştu. heyecanla alıp eve getirdik. yine önceki kötü deneyimlerimiz ışığında bu kez havalı değil (yeşil bir monk papağanı almıştık, adını musleradan esinlenip nando koymuştum) kolay öğrenebileceği bir isim koyduk: ceku. evi tanısın da dışarı çıkınca sağa sola çarpmasın diye beş gün kafeste tuttuk. açtığımız gün uçtu, omzuma kondu. iki hafta geçmeden, hiçbir alıştırma yaptırmadığımız halde kendi kendine "cekulamaya" başladı. evin içinde "ceku, ceku" diyen bir kuş vardı. akşam işten gelince bizi karşılıyor, nereye gitsek omzumuzdan inmiyordu.

    bir kaç ay içinde inanılmayacak derecede fazla ve ayrıntılı konuşmaya başladı. bazı kayıtlar var, kulaklıkla dinleyip çözümlediğimde 30-40 kelime çıkardığını gördüm. inanılmaz uzunlukta cümleler söylüyordu. bulursam editlerim. salgının ilk günlerinde "corona" diyordu. bazen eşimin bazen benim sesimle konuşuyordu. hiç konuşturmaya uğraşmadık. sadece ilgilendik, konuştuk onunla. ne yediysek içindeydi -ki sanırım ölümüne de bu neden oldu. elime bir şey alıp ağzıma götürdüğümü görürse odanın öteki ucundan pike yapıp payını alırdı. aynı meyveyi, aynı çerezi birlikte yerdik. sıkılınca bırakıp tekrar omzuma konardı. dakikalarca kulağımın içine konuşurdu, en çok da buna şaşırırdık, sanki oradan duyduğumuzu biliyor gibi gelir kulağımıza konuşurdu.

    çok zarif, çok hafifti. parmağımdayken ağırlığını hissedemediğim bir gün şaka yaptım "ceku oğlum, tadelleden hafifsin sen" diye. sonra merak edip baktım, ancak bir tadelle ağırlığında olduğunu gördüm.

    bütün akşamını bizimle geçirir, bazen uyumak için yatak odasına gitmemize izin vermezdi. türlü numaralarla salonda bırakıp kaçmak zorunda kalırdık.

    omzumuzdan hiç inmek istemezdi. bir gün eşim seslendi, "gel bak ceku oyun oynamayı öğrendi" diye. eski bir ermeni evinde kalıyoruz, ortasında büyük bir kolon var. eşim kolonun etrafında dönüyor, ceku da omzuna konmak için yakalamaya çalışıyordu. disney çizgi filmlerinden bir sahne gibiydi. eşime bir kez daha aşık oldum, cekuya sevgim bir kat arttı. bu kadar mutlu bir hayatım olduğu için bildiğim bilmediğim tanırlara, şansa, kadere şükrettim.

    bu hafta kaybettik. sabah uyurken eşimin çığlığıyla kendime geldim. "çok kötü bir şey oldu" diyordu. ne zaman bunu söylese biri ölmüş olur. kafesinde yerde görmüş, inanmak istememiş. ceku'dan sonra tüm muhabbet kuşu gruplarına abone olup her bilgiyi yuttuğum için hemen anladım. kalp kaynaklı ölümdü. kafesinden çıkardık. eşim avcundaki minnacık kuşu öpüp koklaya koklaya bir ağıt tutturdu. ben sakin kalmak zorundaydım. kaldırdık, bir kutuya koyduk. başında bütün gün ne yapacağını bilmez halde oturduk. öyle lanet bir çağda, öyle lanet bir şehirde yaşıyoruz ki kuşumuzu gömecek bir yer bulamadık. nasıl uygun şekilde vedalaşılır bilemedik. bir geceyi beraber, her zamanki gibi gözümüzün önünde tutarak geçirdik. ertesi gün motora atladık, sokağa çıkma yasağının ortasında yapabileceğimiz tek saygıdeğer şeyi yaptık. cekumuzu boğazın sularına bıraktık.

    muhabbet kuşlarıyla ilgili bir belgesel izlemiştik. avustralya'da, sürüler halinde yaşadıklarını, bu yüzden başka canlılara alışkın olup yadırgamadıklarını, taklit yeteneklerinin (herhalde ayna nöronlarının) çok olduğunu öğrenmiştik. bizi de kendi türünden zannettiğini anlamıştık. kuşumuzu o kadar çok seviyorduk ki ben o belgeselden sonra hep acaba avustralya'ya gidip bir sürüye katılmasını sağlayabilir miyiz, daha mutlu olur mu, yaban hayatına alışabilir mi, başına bir şey gelir mi diye düşündüm. ciddi ciddi bunun planını yaptığımız zamanlar oldu. çünkü tek isteğimiz o mutlu kuşun daha mutlu olmasını sağlamaktı.

    bu hafta kaybettik. kime, ne diye dert yanacaksın? hayat dehşet dolu, çok daha büyük acılara göğüs germeye çalışarak yaşıyor insanlık. sustuk, evimizde oturduk. konusu açılıp da konuşabilmemiz henüz bu gece oldu. eşim dün gece uyku tutmuyor diye salona gitmişti. biraz ağlamış, sonra bir uyku ilacı içip uyumuş. az önce cekumuzu konuştuk, yine ilacını içip gitti. ben de size bunları yazıyorum. ve biliyorum, dostlar, renktaşlar, hepinizin bundan kat be kat büyük acıları var. biliyorum ve özür de diliyorum.

    ama benim kimseye bir zararı olmayan ve sevgiden başka bir şey bilmeyen tadelle kadar kuşum çok erken öldü. kime anlatayım?

    dinlediğiniz için teşekkür ederim.
  • 321
    sözlükte son entrymi 2 ay önce girmişsim. 2 aydır hayatım iyi gitmiyor sözlük. önce terk edildim, sonra covid oldum. terk edildikten sonra zaten doğru dürüst yemek yemediğim için vücudum zayıf düştü ve hastalığı çok ağır olmasa da zor atlattım. hala hem fiziksel hem mental anlamda eskisi gibi değilim. fiziksel olarak toparlarım da mental olarak eskisi gibi olur muyum bilemem. insanın hayallerini kaybetmesi çok kötü bir his.
  • 322
    içimde aylardır bitmeyen sıkıntı var sözlük. hayatımda yeni şeyler oluyor yeni aşamalara geçiyorum iş sosyallik arkadaşlık... fakat onun vermiş olduğu acı hala içimi yiyor. anlatsam çoğunuzun klişe bulacağı hatta başka birisi bana anlatsa klişe bulacağım şeyi ben neden içimden atamıyorum? dünyaya bakış açım hiç mi olumluya dönmeyecek ? ben bu yarayı nasıl kapatacağım bilmiyorum. her günüm dolu dolu geçse de gece yatağa girdiğimde, gözümü kapattığımda gelen ağlama hissini ne zaman sonlandırabileceğim bilmiyorum. o çoktan kendine yeni birisini dahi bulmuştur. ya ben ne olacağım ? ölene kadar bununla mı yaşayacağım ? lanet olsun sevgisine de aşkına da ya .
  • 323
    ekleme: öğlen bu yazıyı yazarken ağlıyordum. bir şekilde içimi dökmek istiyordum. tutamıyordum artık kendimi ve aniden onları buraya aktarmaya başladım. ardından mezar kazma işlemlerini halletmek için evden çıktım ve döndüğümde hiç aklıma dahi gelmeyecek bir şeyle karşılaştım. beklemiyordum. sizler bana kol kanat gerdiniz, acımı paylaştınız. bu hissi tarif edemem. hepinize desteklerinizden ve yanımda olduğunuzdan dolayı sonsuz minnet duyuyorum. kendimi gerçekten daha güçlü hissediyorum. allah hepinizden razı olsun. sayenizde ayakta duruyorum. çok ama çok teşekkür ederim. bir insanı düştüğü yerden kaldırdınız ve ona metanet sağladınız. sizler çok güzel insanlarsınız, kelimeler kiyafetsiz kalıyor. iyi ki bu sözlüğün bir parçasıyım. iyi ki sizlerin arasındayım. tekrar ediyorum; allah hepinizden razı olsun.

    birazdan toprağa vermek için mezarını kazmaya gideceğim, canımdan, neşemden, ruhumdan, benden bir parçayı alıp beraberinde götüren varlıktır kendisi.

    küçüklüğünden beri koruyup kolladığım kardeşim, motor sürerken bir arabanın arkasından çarpması sonucu kaza yaptı ve kan kaybından vefat etti. elimden hiçbir şey gelmedi. hiçbir şey onu geri getirmeyecek. kabullenemiyorum. aklım almıyor. içim yanıyor, acıyor. bağırmak istiyorum, isyan etmek istiyorum ama hiçbir şeyin anlamı yok. o artık yok. sarılıp öpemiycem bir daha. konuşamıycaz hiçbir zaman. gitti.

    seni şimdiden çok özlüyorum canım kardeşim. bu özlem dinmeyecek, bu acı, bu yoksunluk, bu çaresizlik hissi asla bitmeyecek. biliyorum. çünkü ben seni canımdan çok sevdim. ama artık yoksun sen. mahvoldum.

    başın sağ olsun diyorlar. içimden benim başım sağ olacağına onunki olsaydı diyorum. ne anlamı var benim başımın sağ olmasının? kabullenemiyorum işte. olmuyor.

    mekanın cennet olsun güzel kalpli kardeşim benim. seni çok ama çok seviyorum.
  • 324
    yaptığım işten çok sıkıldım, az kazanıyorum falan da diyemem ama geçen sene eve çıktım, motosiklet aldım falan derken aldığım para krediye gidiyor. şimdi de askere başvurayım, tazminatımı alayım gelince evlenirim falan diyordum ama millet başvurduktan dört beş celp sonra gidiyormuş. o arada bıkıp, vazgeçerim. bedelliye falan giderim ne bileyim. saçma sapan işler.

    ulan alemin enayisi biz miyiz? 10 senedir çalışıyorum ben bu iş yerinde. çıkıp gidip, kapı gibi tazminatımı da alamıyorum. bi bok da yapamıyorum. şimdi bedelliye gitmeye kalksam, borcu ikiye katlayacağım. kira, fatura, krediyi düştükten sonra cebime öyle bir para kalacak ki her gün aynada kendime küfür edeceğim.

    tekrar soruyorum: ulan alemin enayisi biz miyiz?
  • 325
    bizimkisi yaşamak değil de vedat inceefe'nin 6 kasım 2002 fenerbahçe galatasaray maçındaki 6. golde topun peşinden koşması...

    hem çamurda kayacan şortun donun komple ıslanacak, hem topa yetişemeyecen 6. gol olacak, hem filelere takılacan bir ağrı da orda yaşayacan, hem de video izleme olayı tarihten silinene kadar maçı izleyen herkes vay gerizekalı diyecek arkandan...

    kasımlardan yorulduk be usta ara sıra biz de bir mayıs görsek fena olmayacak....
App Store'dan indirin Google Play'den alın