*

  • 3
    kendimi bildim bileli galatasaraylı'yım * ve kendimi bildim bileli mabette * * maça giderim.

    bir mübarek ramazan ayına isabet eden o gün, yine havanın nispeten soğuk
    ve puslu olması, iftar saatinden hemen sonrasına denk gelmesi ve zaten o
    aralar takımın genel gidişinde sorunlar yaşıyor olmamızdan mütevellit,
    stadın nispeten boş, biletlerin de hesaplı olacağını düşünmüş 5 iş arkadaşımla
    çadırda iftar menüsü için yerimizi almıştık.

    o zamanlar, şimdi ben buradan firma ismi vererek de efendim, etiler üstlerinde nam salan bir ocakbaşı firmasının iftar menüsünü "takım elbiseli, kaliteli galatasaraylı" etiketimizle memnuniyetle tüketip, önceden aldığımız "vip tribün" biletleriyle
    koltuğumuza oturmuştuk. yanılmıyorsam beheri 35 tl olan vip tribün biletlerini
    alırken, "bir daha vip'te ne zaman maç seyrederiz kimbilir?" düşüncesiyle
    hareket etmiştik.

    düşünün öyle bir havaya girmişiz ki; sanki mini etekli hanımlar, "ezel" tipli "adaleli" adamlar bizim koltuklara "buzlu viski" servisi yapacaklar diye yanımıza en şık, en pahalı "free shoptan edinilme" purolarımızı da almıştık. her zaman maçtan önce takıldığımız o zamanki
    çadırda iftar, vip'de maç, purolar ve viski eşliğinde galatasaray'ımın maçı ve zayıf
    bir rakip. bence elimiz "flush royal" çiziyordu, ta ki maç başlamadan 5 dakika öncesine kadar.

    oturduğumuz koltuklar, ben şimdi buradan marka verip de efendim, ofis koltuklarından bozma, yırtık döşemesinden sarkan süngerleri artık yoda'ya dönmüş, yere
    sabitlenmiş "oturgaçlardı" ve hiçbiri açılması gereken açıyla açılamadığından (nasıl bir cümle oldu bu yahu), herbirimiz "yarım açık lap-top" pozisyonu alarak sığışıverdik.

    ortada mini etekli kızlar, kenan imirzalıoğlu gibi elmacık kemikleri seksi adamlar olmadığı gibi; her pozisyonda hakeme, rakibe sallayan bizim gibi "alışmadık-kıçta-don-durmaz" olduğu
    her halinden belli, "ben senin gömleğindeki yamayı görürüm, o varoş kokunu ta buradan alırım ooolum"
    bizleri ayıplayan "japon kardeşlerimiz" çoğunluktaydı. biz grand-toilet kılık, elde havanalar ve dilimizde en saygın sinkafımızla maç mı seyrettik, yoksa japonlar mı bizi seretmeyi tercih etti ne oldu anlamadık, maçın ilk yarısı golsüz bitti. ortada hala "buzlu viski" yoktu ve koltuklar artık "kalkın gidin lan burdan" der gibi davranmaya başlamıştı.

    devre arası tam anlamıyla "vip" olduğumuzu anladık. herkes oradaydı! osman tanburacı ve gökmen özdenak bol kahkahalı bir sohbette, yanlarındaki hoş hanımlara "cilve" yapıyorlar, biz de "kristal kırma görünümlü" karton bardaklarımızda, "alın, de hadi sittirin kaybolun" tavrını almış satıcının bize
    "ittirdiği" kahve görünümlü süttozlarımızı(?) yudumlamaya çalışıyorduk. halimiz içler acısıydı, oraya ait değildik, sinkaf edemiyorduk çünkü japonlar bize "okinawa okinawa" bakışlar atıyordu, hoş hanımların hepsi birer gazetecinin yanındaydı ve en kötüsü(?) takım henüz gol atma becerisi
    gösterememişti.

    hasılı, maç 4-0 bittiğinde çıkış tünelinde aziz üstel'i gördük. artık maçtan mıdır, bulunduğumuz aptal durumdan mıdır, havadan mıdır yorum sizlerin sevgili sözlük, "bir laf atmazsam dayanamam gayrı buralarda" deli cesaretiyle, nokia 8810 telefonunu karıştırmakta olan ve hiçbir rakamını görmediğinden şişe dibi yakın
    gözlüklerini burnuna dayamış bir köşede "cebelleşen" aziz üstel'in yanına sokuldum:

    -hayrola abi?
    -he? ööö..hmm..şeyy, nerede bulamıyorum yahu, neydi...
    -ne arıyorsun abi, uefa kupalı galatasaray'ı mı? yok abi onların numarası değişti, artık bu numaradan ulaşılamıyor
    kendilerine....bak bende yeni numarası var istersen vereyim!?
    -ha? ne? ahaha...eeee, hö?
  • 4
    bu maçta necati ateş galatasaray'a kazandırdığı penaltı sonrası kendisini kalecinin düşürmediğini hakeme sölemiş , lakin penaltıyı veren hakem kararından dönmemiştir. topun başına geçen necati ise nedense topu filelere göndermiştir.

    bu olay her aklıma geldiğinde necati'nin hakemin kararını iptal etmesini isteyerek kolaya kaçtığını düşünürüm, eğer penaltıyı dışarı atsaydı samimiyetine inanabilirdim.

    robbie fowler neden the god , necati neden futbolcu. güzel bir örnek kanımca.
  • 6
    maçın son dakikalarında penaltı kararı verildiğinde tüm tribünlerin penaltıyı atmasını istediği bir adam vardı : mondragon. bu adamın galatasaray yıllarına bir gol sığdırmış olmasını o kadar arzu ederdim ki... taffarel'in eline geçmeyen bir fırsat mondragon'un eline geçmişti belki de. eğer mondragon penaltıyı kullanıp gole çevirseydi, taffarel yıllarından içimde kalan ukteyi de alıp götürürdü.

    (bkz: hey gidi günler)
  • 8
    yoğun yağmura rağmen eski açıkta izlediğim karşılaşma. üzerime bir yağmurluk da almadığım için maçtan sonra oldukça kötü hasta olmuştum ve ertesi gün radikal gazetesinde eski açıktan bir fotoğraf, fotoğrafın altında da "yoğun yağmur nedeniyle maça ilgi azdı" yazısı vardı. o fotoğraftaki 7-8 kişiden biriydim.

    ayrıca bu maç mersin idman yurdu'nun sarı montlu amigosu kapalı tribünü tarafından çok kızdırılmıştı, maçı rahat kazanacağımızın anlaşılmasıyla birlikte tribünler sarı mont giyen amigoyla ilgili sloganlar atmaya başlamıştı.

    edit: imla
App Store'dan indirin Google Play'den alın