• 51
    baba oğul, 17 mart 2012 fenerbahçe galatasaray maçı sonrası ligin geleceğini tartışırken;

    baba: bu playoff dedikleri ne oluyor şimdi?
    ben: can alıcı soruyu sordun baba, nasıl anlatayım şimdi sana.
    baba: kaç maç yapılacak, kimle oynayacağız?
    ben: ilk 4 takım katılıyor, ikişerden toplam 6 maç oynamış olacağız. normal lig bitince de puanlar ikiye bölünecek.
    baba: puanlar ikiye mi bölünecek? neden?
    ben: qwq???***!!!! error!error!

    maa, gel babama izah et ulan!
  • 52
    fazla yarmasa da gözlüksüz maç izleyen babamla en çok girdiğimiz diyalog:

    b- şuna bak ya önündeki topa ayağını uzatmıyor
    + baba en az 3 metre var orda burdan öyle görünüyo...
    b- olsun gene de uzatmıyor ayağını
    + işte açı farklı uzatsa da zor ordan
    b- bizim "suatnan okan" olacak yetişir anasını ağlatır onun...
    + ohoo nerde o eski takım
    b- dalaksız sabri de olsa yetişir ona, bunlarda iş yok
    + ccc sabri reyiz ccc

    not: ayrıca gençlik arkadaşı eser özaltındere'ye çektiği şutlar ve şekerspor'da oynadığı yıllardan anılarını ezberlemişizdir.
  • 53
    mehmet topal'ın galatasaray'da oynadığı ilk maç , sanırım denizlispor deplasmanı. mehmet topal mükemmel oynuyor , arkadaşım ben ve babam arasında "40 yıllık galatasaray topçusu gibi be" gibi yorumlar dönerken bir pozisyonda mehmet topal topu kapıyor ve babam soruyor ;

    b : ulan herif rakibin ayağından her topu alıyor be !
    p : e baba mehmet topal işte
    b : hahahaha

    ---------------------------------------------

    uzun yıllardır futbolu takip eden hasta ruhlu galatasaray taraftarı babamın hemen her sene bir futbolcuyu hain ilan ettiği dönemler ;

    b : bu caner * hain !
    p : e ben de onu diyorum baba ya inanmıyorsun
    b : ben inanmıyorum demedim , tam hain değil dedim. şimdi tam hain işte bak !
    p : tam hain nedir baba ya !

    --------------------------------------------------------

    babam işi gereği futbolcu ve yöneticilerle yakınlaşma fırsatı bulmuş. neuchatel xamax maçı dönüşünde havaalanında galatasaray kafilesini görüyor. o zamanlar tanju çolak'la tanışmışlığı varmış , arkadaşımla bize şöyle bir anı anlattı ;

    b : gittim arkadaş tanju'nun ensesine vurdum dedim "lan atsana golünü"
    p : baba koca altın ayakkabı almış adamın ensesine mi vurdun ?!
    b : ya o zaman daha almamıştı
    p : ?!
    b : neyse sonra mustafa denizli'ye gittim "bu turu geçeriz dedim"
    p : bravo baba , tarih senin katkını da yazmalıymış
    b : bu terbiyesizliğin yüzünden harçlığını kesiyorum
  • 54
    sene 80'li yılların sonu ama yıl net değil.

    evde trt izlenirken birden o efsane küfüre karşı hayır kampanyası için hazırlanmış eğitici film yayına girer. filmde yanlış hatırlamıyorsam prekazi,simoviç ve çok net hatırlıyorum metin oktay vardı.

    konu kısaca şöyle. evde oturan çekirdek bir ailenin küçük afacan çocuğu ''baba beni maça götürür müsün ? '' diye babasına soruyor. baba mutlu ''oğlum büyümüşte maça gelmek istiyor '' diyor. anne sahte gülücüklerle mutluluktan havalara uçuyor.

    sonra maça gidiyor bizim eleman babasıyla. fakat etrafında küfür kafirin biri bin para. çok yıkılıyor rahatsız oluyor v.s. sonra eve dönüyorlar anne soruyor ''nasıl berkesu beğendin mi maçı ? '' çocuk cevap vermiyor küfürden rahatsız oldu ya başını öne eğiyor. sonra da ünlü futbol adamları çıkıp küfür etmeyin dost olun falan filan anlatıyor.

    işte bu eğitici film izlendikten sonra babamla aramızda geçen diyalog şunun gibi bir şeydi.

    g: çocukta ne kıl bir şey be baba. bu ne böyle ?
    b: bu çocuğu maça götürende hata.
    g: haklısın baba
    b: bu kadar rahatsız olduysa gitsin wimbledon'da tenis izlesin pezevenk.
    g: baba hafta sonu erken gidelim biraz da en ön sırada duralım. arkada kalınca yerdeki konfetileri toplayıp tekrar atmak zor oluyor.
    b: tamamdır.

    büyüksün baba. sayende böyle kıl bir çocuk olmadım. iyi ki senin gibi delikanlı bir babam var.

    küfürsüz futbol mu olur ?

    edit: ya şu videoyu bulabilen bir hayırsever çıkar mı acaba ? ben bulamıyorum aklımı yitireceğim. hatırladınız mı bilemedim. erollll bir alışveriş bir fiş modeli bir videoydu küfür karşıtı.
  • 55
    bu sene gerek çalışma temposu, gerek yolun uzunluğu, gerekse de hevesimdeki azalmışlık yüzünden ramazan bayramında memleketim izmir'e gitmek istemiyordum. hem kasımpaşa maçımız da * bayramın ikinci günüydü. maça gidilirdi. babaya durum anlatılmalıydı:

    baba: bayrama geliyor musun babacım?
    staywithus: baba belli değil, işler güçler, git gel ık mık...
    b: kasımpaşa maçı pazartesi mi sizin?
    s: hıhı evet. ama bab..
    b: tamam hadi hadi, bak işine.

    (vicdanın orta yerine bir ateş düşüren baba, her türlü uçak ve otobüs firmalarının sefer saatlerini inceleyip bir ihtimal beklemektedir. çünkü liseden beri yatılı okuyan oğlunun, çok kez gelmeyecekken bu tarz özel günlere son dakikada gelebildiği olmuştur.)

    bir şekilde bir yol üretip hem vicdanıma hem de malum maça hitap eden bir yol üretebildim. yani dönüş biletimi pazartesi öğlene almıştım, istanbul'a varır varmaz maça gidecektim. çok kısmetli olduğumu söyleyebilirim ama ayrıntılar uzun.

    eve geldiğimde sürpriz, şaşkınlıkar, "aaaa aman da amman"lar, yemek, sohbet falan derken dinlenmek için odama gittim. içeriden bir bağlama sesi yükseldi bir anda. kalkıp gittim. 30 yıllık saz sanatçısı olmasına rağmen son 5-6 senedir eline bağlamasını almamış babam, elinde sazıyla odaya girmemi bekliyormuş. ben girince bir anda şampiyonlar müziğini çalmaya başladı. o melodiyi duymam bile tüylerimi diken diken ederken * babam benim için çalıyordu, canlı canlı. kendisi iyi bir beşiktaş'lı olmasına rağmen bu sene şampiyonlar ligi için ne kadar hevesli olduğumu ve benim bu olaydan ne kadar etkileneceğimi tahmin etmişti. bir yandan çalarken:

    baba: "çeyrek final garanti"
    ben: ah be baba, ne yaptın sen?
    ...

    toz kaçtı ulan.
  • 56
    normalde maçlardan hemen sonra evde babamla maç kritikleri vs yapardık, ancak kendisi şehir dışında oldugu için ancak bugün telefonda konusabildik. önce biraz maçı konustuk, ardından babam bana şunu sordu;

    babam: selçuk'un 2. golde topa vururken ağzını okudun mu ? *
    ben: fatih terim'in mi baba ? eğer öyleyse evet aferin aslanım, ya da aferin aslan oğlum gibi bir şey söylüyor.
    babam: yok yok selçuk'un ağzını okudun mu topa vururken ?
    ben: yok baba, ne demiş ki ?
    babam: hınc aaaaaaal !
  • 60
    tarihini hatırlamadığım bir kadın basketbol maçını evde beraber izlerken babamın bir sorusunda yanıtı fazla kaçırmam, tipik bir emekli türk babası olarak takımlar/oyuncular/statü hatta kurallardan bihaber olan adamcağızın muhabbeti bir ucundan yakalayabilmek için uzun bir süre çırpınması; en sonunda yakın planda ekrana gelen ve yorgunluktan ağzı yüzü bir hal olmuş iri kıyım bir pivot ablamız hakkında "şunun suratına bak ya müsibetlik akıyor" şeklinde muhteşem bir yorum yaparak muhabbete damga vurması.

    sarayın sultanlarının hiçbir maçını beraber izlemiyoruz, uğursuz geldiği tescilli olduğu için de milli maçları hep bir tereddütle izliyorum o yorumdan sonra...
  • 61
    gece yarısı italya ligi bilmem kaçıncı hafta gollerine bakıyorum. uyusam uykum yok, dursam yapacak iş yok. neyse işte. herkesin evdeki hımbıl hali. babam işten yeni gelmiş. uzaktan ekrana bakıyor. arada iyi vurmuş, güzel atmış tarzında düz yorumları oluyor.* sonunda fark etti, galatasaraylı kimseyi koymamışlar mı diyerek söylenip gitti. serie a bilmem kaçıncı hafta golleri deyince, insan boş beleş işlerle uğraşır da bu kadar olmaz dedi.*
App Store'dan indirin Google Play'den alın