• 879
    3 temmuz dönemine kadar sevdiğim yorumcuydu. o gün kendisinin ayarı ciddi manada bozuldu ve toparlyamadı. dümeni de tamamen fenerbahçe lehine kırdı. gazete yazılarına da bakarsanız çok büyük bir kısmı fenebahçeyle ilgilidir.
    terim milli takıma gidince giydirmeye başladı, doymadı tazminat meselesine girdi. doymadı, lucescu'yu bilge adam yaptı. doymadı, lucescu daha da batırdı. ama meleke doymadan lucescu'yu korumaya almaya çalıştı. kendisinin ercan saatçi yorumculuğundan farkı yoktur. ciddiye alınacak bir tarafı kalmamıştır.
  • 881
    --- alıntı ---

    galatasaray’a ligin ikinci yarısında namağlup 40 puanı getiren unsurların başına sanırım şunu da yazmak lazım: ligde, kaleciler dışında üç tane 1,90 üstü adamı (luyindama, donk ve diagne’yi) ilk 11’de kullanan tek takım galatasaray. bu da havada olağanüstü bir üstünlük getirdi galatasaray'a.

    uğur meleke

    --- alıntı ---

    arada böyle bomboş tespitler yapar. sanki 1.89 değil de 1.91 olunca diğerlerinden 2 karış uzun oluyorsun. böyle bir kıyaslama yapacaksan boy ortalamasını alırsın.
  • 882
    imparator ile bayağı bayağı dost olan gazeteci. bunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım.

    https://www.instagram.com/p/Bv08NhwhYqg/

    ilgili paylaşımda birinin yaptığı yoruma şöyle bir cevap vermiş:

    "fatih hoca benim 15 yıllık dostum. ne sanıyordunuz anlamıyorum, 13 yaş ortalamalı sosyal medya bir vaveyla yarattı diye yetişkin insanların küseceğini mi? ben onurumla işimi yapıyorum, o onuruyla işini yapıyor. çoluk çocuğun kanaatine göre eğilip bükülmüyor insanlar."

    hıncal uluç gibi meleke de cemiyette re re re ra ra ra tayfasından sanırım? :(
  • 883
    kafayı faul sayılarına takmış kişi. premier lig maçında yorumcu oluyor, sürekli faul istatistiği veriyor. şampiyonlar ligi yazıyor, faul istatistiği yazının konusu. tv'de türkiye ligi konuşuyor, orada da derdi yine faul sayıları.

    premier lig'de manchester city maçı yorumcusu mesela, sürekli city geçen sezon şu kadar faul yapıyordu bu sezon şu kadar yapıyor, bu faul ile 12. faulü oldu city'nin, bununla 13... 1 kere 2 kere belirtsen çok faul yaptıklarını anlarım, her maç, sürekli aynı şeyi tekrar etmenin anlamı yok. adam bildiğin zikirmatik gibi faul sayıyor. sanırsın sahada fauller harici hiçbir şey olmuyor. başka yönlerine geç artık oyunun, onları yorumla.

    şampiyonlar ligi yazıyor, yine aynı durum. şampiyonlar ligi'nde en çok faulü biz yapıyoruz. yalnız burada hakkını vermek lazım, başka konulara da değiniyor; oyun planı gibi. ancak yine ana konu faul sayıları.

    tv'de türkiye ligi konuşurken zaten olay faul sayıları. "fauller yüzünden futbol izleyemiyoruz" diyor. vakit çalan diğer olaylar da var. mesela taç atışları bile oyundan 2 dk çalıyor bizde. gerçi o olaylar olmasa da, top oyunda kalsa da biz futbol izleyemiyoruz. yan pas yapıyor bizim takımlar top oyundayken. sadece faul değil yani sorun.

    şu faul sayılarına olan takıntısını aşması lazım artık kendisinin.
  • 884
    fikstür çekimi hakkında güzel bir yazı yazmış gazeteci.

    --- alıntı ---

    süper lig 2019-2020 sezonu fikstürü çarşamba günü çekildi. “fikstür çekildi” lakırdısını esasında alışkanlık icabı kullanıyoruz; çünkü bu ülkede neredeyse çeyrek yüzyıldır fikstür çekilmiyor. fikstür önceden belli ve kulüp temsilcileri sadece ilk hafta tablosundaki yerlerini kurayla tespit ediyorlar. ispanya’da, italya’da veya türkiye’de birinci hafta fikstürü belirlendiği anda zaten 34 haftalık (ya da 38 haftalık) fikstür de belirlenmiş oluyor. yani fikstür çekimi dediğimiz şey esasında yalnızca bir kâsenin içine 1’den 18’e kadar topların konulması ve 18 kulüp temsilcisinin sırayla gelip birer top çekmesinden ibaret...

    fikstür, otomatik takip esasıyla yapılandırıldığı için, bir sporseverin elinde ilk hafta fikstürü varsa, bütün bir sezonun fikstürüne de sahip demektir. bu sezon beşiktaş sivas’ı, fenerbahçe malatya’yı, trabzon başakşehir’i, galatasaray da ankaragücü’nü takip edecek mesela... 18 takımın 17’si ligde aynı sırayı izliyorlar, sadece serbest fikstürü çeken göztepe’nin programı o düzende gitmiyor (nedeni tamamen matematiksel). bu yüzden her takım göztepe ile içeride karşılaştığı haftadan bir sonraki maçını da iç sahada oynuyor, yalnızca dizinin başındaki ve sonundaki iki ekip hariç...

    esasında buraya kadar büyük bir anomali yok. fikstürün takip esasına dayanıp dayanmaması, yerel bir tercih. nba bunu tercih etmiyor; noel, halloween, avrupa saati gibi detayları göz önüne alarak fikstürü elle atıyor. ingiltere premier lig veya almanya bundesliga da bu yolu seçmemişler. premier lig yönetimi, bayramda- tatilde-noel’de derbi maçları ekrana koyuyor. bir takıma 3 maç üst üste deplasman gelmemesi, iki ekibin peş peşe birbiriyle oynamaması gibi kriterleri koyup, karışık fikstür kullanıyor. almanya da benzer şekilde bazı kriterler belirlemiş, kalan kurayı bir bilgisayar yazılımına çektiriyor.

    kriterler fikstürü kilitliyor

    bana sorarsanız, türkiye veya ingiltere’nin yöntemlerinin birinin doğru, birinin yanlış olduğunu söylemek çok mantıklı olmaz. önünde-sonunda herkes herkesle ikişer kez oynayacak. yani takip esaslı fikstür kullanıp-kullanmamak bir tercih. ancak süper lig fikstüründeki sorun, 20 yıllık ezberlerden bir türlü kurtulamamamız. 2000’li yıllarla beraber hayata geçen “üç büyükleri ayırma politikası”nın mânâsız bir biçimde korunması.

    tff, fikstür çekerken 3 önemli kriteri göz önüne alıyor:

    1)aynı şehir takımlarının aynı hafta içeride oynamaması (ankaragücü-gençlerbirliği ve başakşehir-kasımpaşa’ya bu yıl bu kıstas uygulandı)

    2)milli maçlar öncesinde istanbul derbisi oynanmaması

    3)yayıncı kuruluş talebi nedeniyle ilk 5 haftada istanbul derbisi oynatılmamas

    tff, son iki gerekçe sebebiyle beşiktaş-fenerbahçe-galatasaray’ı diğerleriyle eşit biçimde kuraya sokmuyor. onlara önden üç özel numara atamış (2,3 ve 16). üç takım temsilcisi gelip sadece üç numara içinden yerlerini belirlemişler. bu yüzden de derbilerin haftaları önden belli. yani geçtiğimiz çarşamba günü fikstür çekilmeden aylar-yıllar önce 2019-2020 sezonunda derbilerin 6, 9 ve 16’ncı haftada oynanacağı belliydi.

    fikstürde kim kimi takip ediyor?

    sivas(1), g.birliği’ni (7)

    beşiktaş(2), sivasspor’u (1)

    fenerbahçe(3), malatyaspor’u (5)

    gazişehir(4), rizespor’u (8)

    malatyaspor(5), kasımpaşa’yı (9)

    başakşehir(6), gazişehir’i(4)

    gençlerbirliği(7), fenerbahçe’yi (3)

    rizespor(8), beşiktaş’ı (2)

    kasımpaşa(9), kayserispor’u (11)

    trabzonspor(10), başakşehir’i (6)

    kayserispor(11), konyaspor’u (13)

    alanyaspor(12), trabzonspor’u (10)

    konyaspor(13), denizlispor’u (15)

    ankaragücü(14), alanyaspor’u (12)

    denizlispor(15), antalyaspor’u(18)

    galatasaray(16), ankaragücü’nü (14)

    göztepe (17): serbest fikstür

    antalyaspor (18), galatasaray’ı (16)

    ***

    önden numara atamanın ciddi handikapları var

    eğer tff, 18 takımı eşit şartlarda kuraya soksaydı herhangi bir handikap olmayacaktı elbette. ama siz her yıl birbirine benzer fikstürler çektiğinizde, kamuoyunun de fikstüre olan inancı azalıyor.

    1)numaralar karışmıyor, benzer numaralar çekiliyor

    2018-19 fikstüründe galatasaray ankaragücü’nü, fenerbahçe de malatyaspor’u izliyorlarmış. bu sezon yine aynı şekilde galatasaray ankaragücü’nü, fenerbahçe malatya’yı izliyor.

    hatta bir adım daha geriye gidersek, malatya’yı son 3 yılda fikstürde takip eden ekipler sırasıyla galatasaray, fenerbahçe ve yine fenerbahçe...

    2)ilk beş hafta sezonun kaderini belirliyor

    21’inci yüzyılda (yani otomatik fikstür yüzyılında) tam 15’inci kez 33’üncü haftada derbi oynanıyor. oysa bu yüzyılda ilk 4 haftalarda yalnızca 1 kez istanbul’un 3 büyükleri karşı karşıya gelmiş.

    siz bütçeleri itibariyle zaten otomatik avantajı olan galatasaray-fenerbahçe-beşiktaş’ı ilk 5 hafta birbiriyle oynatmayarak bir kez daha kayırmış oluyorsunuz. örneğin geçen sene ilk 5 hafta zorlu fikstürle başlayan takımların sezonun bütününde dezavantaj yaşadığını görüyoruz.

    eğer 2018-19 sezonunun sonunda oluşan puan durumuna göre, galatasaray’a 18, başakşehir’e 17, beşiktaş’a 16, trabzonspor’a 15 vs. şeklinde güç puanı verirseniz; ligin en zorlu 5 hafta fikstürünü çeken ekipler göztepe, erzurum, akhisar, bursa ve kasımpaşa oluyor. değerli okurum barışmert günal tespit etmiş, en kötü 5 hafta fikstürüne sahip bu 5 takımın, geçen sezonu son 5 sırada bitirdiklerini görüyoruz.

    3)serbest fikstür güçsüzlere isabet ediyor

    kamuoyunda fikstürün adil olmadığına dair inanışı destekleyen bir başka güçlü veri, 3 yıldır üst üste serbest fikstürün göztepe’ye isabet etmesi. normalde bir takıma 3 yıl üst üste serbest fikstür isabet etme ihtimali 5 bin 832’de 1. ama maalesef bu ligde aynı kulübe 3 yıl üst üste serbest fikstür denk gelebiliyor.

    serbest fikstür tarihçesini biraz daha geriye sararsak, bu piyangonun genelde nispeten zayıf takımlara vurduğunu da görebiliyoruz. son 11 sezonda serbest fikstürün isabet ettiği 8 takım, bir önceki sezonu ya ligin dibinde bitirmiş veya ikinci kümeden yeni terfi etmiş. ayrıca 2009’da serbest fikstürü çeken konya, 2010’da denizli, 2013’te mersin, 2016’da sivas sezon sonunda küme düşmüşler. geçen sezon da göztepe son dakikada kaldı ligde.

    serbest fikstürü çekmenin şöyle bir dezavantajı var: serbest fikstür ekibi, ligin ikinci yarısında 6 ya da 7 kez, bir önceki maçını evinde oynamış takımın iç sahada ikinci rakibi oluyor. morallenen ya da seri yakalayan takımla oynuyor genelde. geçen yılın serbest fikstür sahibi göztepe, ligin ikinci yarısında f.bahçe, kayseri, konya, beşiktaş, rize ve başakşehir’in içeride ikinci maçını oynadığı rakip olmuş. söz konusu 6 maçtan 4 puan çıkarabilmişler.

    serbest fikstür tablosu

    sezon serbest fikstür bir önceki yılki durumu

    2019-20 göztepe 15’inci

    2018-19 göztepe 6’ncı

    2017-18 göztepe ikinci lig

    2016-17 kayserispor 15’inci

    2015-16 sivasspor 15’inci

    2014-15 mersin iy ikinci lig

    2013-14 eskişehir 8’inci

    2012-13 mersin iy 13’üncü

    2011-12 fenerbahçe 1’inci

    2010-11 sivasspor 15’inci

    2009-10 denizlispor 15’inci

    2008-09 konyaspor 14’üncü

    4)beşiktaş ligi deplasmanda bitiriyor

    fikstürün gariplikleri bunlardan ibaret değil. mesela 2019-2020 sezonunu ankara’da bitirecek olan beşiktaş, son 25 yılda 19’uncu kez son hafta deplasmanda. haliyle de dijital medyada bu konuda haklı bir reaksiyon var. sanırım fikstür konusunda tff yönetimlerinde bir atalet oluşmuş ve her yıl bir önceki senenin yöntemleri devşirilerek problemler de yeni sezona aynen taşınmış.

    ***

    kamuoyunun inancını zedelememek gerek

    insanların fikstüre olan inancını tekrar tesis etmek istiyorsanız, yapılması gereken basit: 18 takımı eşit olarak kuraya sokmak. devir değişti, milli takım artık 3 istanbullu’nun oyuncularından oluşmuyor. dolayısıyla ulusal maçlar öncesine derbi koymamak tamamen ilkel bir düşünce. ayrıca ilk haftalara derbi koymamak da çağdışı. derbi derbidir, 3’üncü hafta da oynansa, 13’te de oynansa bu ülkede alıcısı sabit. çiçeği burnunda tff, eğer 18 takımı eşit olarak kuraya soksaydı bence önemli bir güven kazanırdı spor kamuoyunun gözünde.

    --- alıntı ---

    http://www.hurriyet.com.tr/...or-ataniyor-41277625
  • 885
    var uygulaması ile ilgili 22.08.2019 tarihinde güzel bir yazı kaleme almış köşe yazarı.

    --- alıntı ---

    türkiye'de var 'yüzde 51'le çalışıyor

    biz var statüsünü henüz tam olarak anlamadık.
    var statüsü, masadaki hakeme sadece “net ve bariz bir hata” olduğunda devreye girmesini salık vermiş. sadece yüzde yüz kesinliği olan bir hata. siyah-beyaz kadar net olan, herkesin görebileceği kadar bariz bir hata. ama maalesef süper lig’de var masası, “yüzde 100” değil “yüzde 51” kriteriyle hareket ediyor.

    geçtiğimiz çarşamba gecesi vodafone park’taki süper kupa finalinin 100’üncü dakikasında kaleci adrian’la abraham arasındaki mücadeleye hakem penaltı düdüğü çaldığında hepimiz gerilmiştik. hakem frappart’ın faul düdüğü doğru muydu? adrian’ın abraham’a penaltı gerektirecek net bir müdahalesi var mıydı? 30 saniye kadar var incelemesi olup olmayacağına kilitlendik (daha fazla değil)... sonuç: inceleme yok. penaltı atıldı. ve gol geldi.

    tartişma bitmiyor

    sebep şu: frappart pozisyona yakındı. pozisyonu net bir biçimde gördü ve bir karar verdi. masa pozisyonu izledi, net ve bariz diye tanımlanabilecek bir hata görmedi. bakınız, şu detay çok önemli: var, orta hakemin kararına katılmamış olabilir. pozisyonun %51 oranla temiz olduğunu düşünmüş olabilir. “ben vermezdim” diyebilir. bunların hiçbir önemi yok. net ve bariz bir hata yoksa var’a iş düşmüyor. var masası, tahkim masası değil. maçın yönetimi hâlâ koşulsuz orta hakemde.

    bu maçtan birkaç gün sonra süper lig’i ve premier lig’i izledik. her iki ligde uefa süper kupa finalindekilere benzer pozisyonlar yaşadık. galatasaray’ın diagne ile kazandığı, city’nin rodri ile kazanamadığı penaltıları hâlâ tartışıyoruz: diagne’ye yapılan temasta
    var’a gidilmeli miydi? ya da rodri’ye yapılanda? size göre şöyle, bana göre böyle olan pozisyonlar.

    niye davet etti?

    her iki pozisyonda hakemler doğru ya da yanlış, düdük çaldılar, kararlar verdiler. farklılıksa var uygulamasında. şimdi size soruyorum: denizlispor-galatasaray maçının var’ı, orta hakemi neden monitöre davet etti? eğer onun daveti doğruysa, city-tottenham maçının var’ı neden davet etmedi? zira iki pozisyon birbirine benziyor: hakemler görüp birer karar vermişler. aynen süper kupa finalinde frappart’ın yaptığı gibi. ortada yüzde yüz, net, bariz diyebileceğin türden bir tablo var mı? yoksa “sana göre, bana göre” pozisyonlar mı her ikisi de? bakınız, pozisyon maçın var’ı palabıyık’a göre %51 penaltı olabilir. yüzde 80 de olabilir. yüzde 99 da olabilir (ki bana göre de öyle). ancak var statüsü, var’a “sen pozisyonun %99 penaltı olduğunu düşünüyorsan hakemi davet et” demiyor. yüzde yüz, bariz, net bir hata (kural kitabındaki ifadeyle clear and obvious mistake) varsa davet et diyor.

    benim bu haftaki süper lig’den anladığım şu: uefa’ya ve premier lig’e göre var, %100, bariz, net hatalarda orta hakemi davet ediyor. bizim ligde ise var, yüzde 51 hata hissediyorsa orta hakemi monitöre çağırıyor. sanırım bu yıl premier lig ve süper lig’i izledikçe, bu ayrımın çok daha fazla varacağız farkına.

    haftanin istatistiği

    adil demirçubuk’un hürriyet’te yayınlanan araştırmasına göre 7 süper lig kulübü, sezon başı itibariyle forma sponsoru bulamadı. premier lig’de 10, championship’te 14 kulübün forma sponsoru bahis firmaları. sanırım futbolun reklamveren havuzu, sektörel anlamda daralıyor.

    haftanin takimi

    liverpool, istanbul’dan zaferle ayrılarak bu sezon 6 kupa kazanma ihtimalini canlı tuttu. jurgen klopp’un öğrencilerinin önünde hâlâ kazanabilecekleri 5 kupa daha var: premier lig, fa cup, carabao cup, şampiyonlar ligi ve kıtalararası kupa.

    bir başka kural tartişmasi

    bu hafta dünya spor kamuoyunun gündemindeyse bir başka kural tartışması vardı. manchester city-tottenham maçının son dakikalarında jesus’un attığı gol, pozisyonun gelişiminde top laporte’un eline temas ettiği için iptal edildi. yeni kurallara göre, bir gol elle atılıyorsa (ya da elle yaratılıyorsa) pozisyonda kasıt olmasa dahi iptal edilecek. yani iptal kararı, kitaba uydu. ancak vicdanlara uymadı. vicdanlara uymamasının sebebiyse şu: laporte hava topuna (örneğin) kane’le çıksa ve top tottenham’lının doğal durumdaki koluna bilinçsizce çarpsa penaltı yok. ama top laporte’un doğal durumdaki koluna bilinçsizce çarptığında hentbol var. sebebiyse ikili mücadele sonrasında jesus’un golünün gelmesi. sanırım futbol tarihinde ilk kez bir kural, savunmacıya ayrı, hücumcuya ayrı uygulanıyor. bunun da bence kabul edilebilir bir tarafı yok. vicdanlara asla sığmayan, son derece yanlış bir uygulama.

    --- alıntı ---
  • 886
    daha önce benim de vurguladığım bir noktaya değinmiş..
    http://gss.gs/2681857
    aslında doğru söylüyor, var’da aslolan “açık ve bariz” hataya müdahaledir. ama buna riayet edememek sadece bizim hatamız değil. yani bu işin doğasında biraz sıkıntı var. yani neyin “tartışmasız” neyin “tartışmaya açık olduğu” konusu o kadar da tartışmaya kapalı olmayabiliyor..
  • 887
    türkiye'de var 'yüzde 51'le çalışıyor başlıklı yazısına katılmakla beraber yazının içerisindeki ''diagne'nin pozisyonunda var çağırmamalıydı'' fikrine katılmıyorum. çünkü 16 ağustos 2019 denizlispor galatasaray maçındaki diagne'nin pozisyonu %99 değil, %100 penaltıydı ve var'ın hakemi uyarması kural kitabına göre de gerekliydi. onun dışında harika bir yazı yazmış. var'ı da türkleştirdik işte, olay bu.

    ayrıca ingiltere ligi maçını izlerken spiker bir şey söyledi geçen hafta. ingiltere'de var hakemlerine verilen talimat gereğince pozisyonların en geç 29 saniye içerisinde incelenmesi gerekiyormuş. net bir kural olmasa da amaçları buymuş. sebebi de oyunun akışını korumakmış.
  • 888
    22.08.19 tarihli köşe yazısı klasik tarzıdır. kaliteli gibi gözükür. biraz düşünmek gerekir üzerine ama.

    koca yazı 19-20 sezonundaki ilk hafta maçlarındaki diagne'ye yapılan net penaltıyı tartışmaya açmaya ve fb'nin kazandığı ilk penaltıda var'a gidilmemesini haklı çıkarmaya yarıyor. geçiniz. bu yazdıklarına doğru diyip fb'nin gazişehir maçında kullandığı ilk penaltıda neden var'a gidilmedi diye sormak insanın kendisiyle çelişmesidir. diagne'ye yapılanın bana göresi, sana göresi mi var? rakip ayağına basıyor. penaltı olması için başka ne olması lazım.

    var eğer %51 oranında hata görüyorsa uyarmalı. çünkü %51>%50. yani penaltıdır ya da kırmızıdır v.s. milyonlarca euro bir tane orta hakemin insiyatifine bırakılamaz.
  • 889
    var uygulaması ile ilgili 22.08.2019 tarihinde bir yazı kaleme almış köşe yazarı.

    bakın türkiye’ de yorumcu olarak görev yapıp, edebiyat hakimiyeti ve dünya görüşü fena olmayan birkaç adam var. aklıma bir solukta mehmet demirkol, ali ece ve uğur meleke geliyor. kimin hangi takımlı olduğuna bakmaksızın yorumlarını dinliyordum. özellikle uğur meleke’ yi çok dikkatli takip ediyordum. kendi sitesi üzerinden tüm basın yayın organlarında yaptığı yorumları kaçırmıyordum. lakin zaman içerisinde gördüm ki sinsice bir fatih terim düşmanlığı yapıyor. elinde taşıyamadığı fenerbahçe bayrağını içerisinden söküp atamıyor. tarafsız yorum yapamamak şöyle dursun, bizzat algı yaratmak için kocaman kocaman “çok güzel” görünen yazılar yazılıyor.

    hiçbir zaman “bizim o pozisyon da penaltıydı, fener’ in bu pozisyonunda hakem eyyam yaptı” vs. ağlaklıkta bakamam insanlara ve futbola. bu yorumcuları da takımına göre değil objektifliklerine, bilgilerine ve hitabet gücüne göre dinlerim. öyle ki bir galatasaraylı olarak beşiktaş ve liverpool fanatiği ali ece hakkında plase dergi için yazdığım bir yazı var ki yazarlara objektif bakabildiğime kanıt olabilir bence;

    http://plasedergi.com/portre/ali-ece/

    ancak sayın uğur meleke’ nin 22.08.2019 tarihli yazısından da büyük bir bal kabağı gibi görüyorum ki içerisindeki huzursuzluğu sinsice ortaya koymaya başlamış. diagne’ nin denizli maçındaki penaltı pozisyonunu örnek vererek %100 olmayan bir penaltı olduğunu iddaa ederken, fenerbahçe maçında verilen 3. penaltının netliği konusunda herhangi bir yorum katmamış. ya da fenerbahçe maçının ilk penaltısına var’ ın müdahale etmemesine hiç ama hiç değinmemiş. o maçla ilgili herşey normal gibi davranmış. e fenerbahçe maçındaki el pozisyonu %100 müydü? e ilk pozisyonu da oraya yazman gerekmez mi kardeş? gerekir. lakin yazmaz.

    şimdi bana ingiltere liginden verdiği örnek pozisyonla kıyaslayabilmek ve derdinin başka bir konu olduğu için diagne’ nin pozisyonunu örnek vermiş diyenler olacaktır. istediğin örneği çıkartır koyarsın kimse sana karışamaz tabi. ancak ben renktaşlarımı bu saygın yazar konusunda uyarıyorum. galatasaray (özellikle fatih terim) konusunda bilerek ya da bilmeyerek olumsuz bir algı yarattığını düşünüyorum. bu durumun tek bir yazısına bakarak anlaşılmadığını anlatıyorum. açın sitesini bakın, zaman buldukça yazılarını okuyun, yorumlarını dinleyin. işte o zaman çok net anlaşılıyor.

    tek amacım renktaşlarımı uyarmak. sonrasında insan üzülüyor. yıllarca objektif bir spor yazarı sanıyorsun ancak bir bakmışsın kişisel nefretini içinde tutamıyor...

    dipnot editi: şikayet ve tespit ettiği “bizde var %51’ e göre çalışıyor” konusuna ve yazının ana fikrine %100 katılıyorum.
  • 890
    19 ekim cumartesi 18 ekim 2019 galatasaray sivasspor maçı sonrası yazısı.

    --- alıntı ---

    öncelikle her iki takımın hocalarına ve oyuncularına bu tempolu ve keyifli müsabaka için teşekkür etmek gerek. milli araya alanya-beşiktaş ve fenerbahçeantalya gibi iki harika maçla girmiştik.
    dün de seyrantepe’de bir başka canlı, eğlenceli, kora kor 90 dakika izledik hep birlikte. tabii ki bu güzel maçın doksan dakikası 11’e 11 oynansaydı, başka bir hikâye olabilirdi. sivasspor, 2-0 geride olmasına rağmen cofie’nin kırmızı kartına kadar kesinlikle oyunun içindeydi. zaten o dakikada iki takımın şut sayısı da eşitti (9-9)...

    son 42 dakika 10’a 11 oynamalarına rağmen mükemmel mücadelelerini de sürdürdüler. hafta içinde rıza çalımbay, geçmişte kendisine sahip çıkmayan beşiktaş yönetimine sitem etmiş ve “eğer benim arkamda durulsaydı, beşiktaş’ın fatih terim’i ben olabilirdim” demiş. beşiktaş belki çalımbay’ın bu hayalini gerçekleştiremedi; ancak rıza hoca, sivas’la yeni hayaller kurmalı bence. çok yakında süper lig’den bir altıncı şampiyon çıkabilir ve bu apolet için alanya ve malatya ile birlikte bu sivasspor da güçlü aday.

    general-asker dengesi

    galatasaray için de birçok pozitifin bir arada olduğu bir akşamdı dün. öncelikle hareketsiz durağan gençlerbirliği maçıyla bu sivas karşılaşması arasında oluşan gece gündüz derinliğindeki farkı açıklamaya çalışalım: paris st. germain ve gençlerbirliği maçlarına galatasaray 31 yaş ortalamalı ekiplerle çıkmıştı. dünkü 11’in yaş ortalaması ise 27’nin biraz üstündeydi. psg ve g.birliği maçlarında +33 oyuncu sayısı 6 iken, dün ikiye inmişti. tabii ki mesele sadece rakamlar değil.

    ne 35’likler var, 20’liklerden daha genç! ancak galatasaray’daki sıkıntı, general sayısının fazlalığı. dün sahada general asker dengesi sağlanınca oyuna dinamizm geldi. tek santrforlu bir oyunda, ileri uç adamının hareketliliği, takım ritmini doğrudan etkiliyor. dün andone olağanüstü hareketliydi, bir sola, bir sağa koştu, aldı-verdi, baskı yaptı, didindi durdu kısacası.

    rumen oyuncu, brighton’da murray’nin muhteşem sezonunun gölgesinde pek şans bulamamıştı, belli ki futbolu çok özlemiş. aslında onun bu gezgin oyununu görünce falcao ile de pekala iyi bir ikili oluşturabileceklerini düşündüm. falcao, monaco’da onlarca maçta mbappe, jovetic, germain gibi partnerlerle 4-4-2’de oynamış, hem atmış, hem de attırmıştı. çalışkan ve arzulu andone ile de ritim bulabilirler pekala.

    --- alıntı ---
  • 893
    1 kasım 2019 galatasaray çaykur rizespor maçı sonrası değerlendirmesi alıntıda olan spor yazarı.

    --- alıntı ---

    tek fark yaratan ömer bayram'dı

    bu yıl iki farklı galatasaray var: biri, real madrid ve psg önündeki 31 yaş ortalamalı, cv’si güçlü ama durağan generaller takımı. diğeri sivas ve rize’yi yenen asker ağırlıklı ekip. kaliteleri düşük ama sorumluluk duyguları yüksek. dün ilk yarı sonunda g.saray’ın 5 oyuncusunun ortalama pozisyonu rakip yarı alandaydı (3 forvet + lemina ve ömer bayram). beşiktaş maçındaysa bu sayı yediydi, daha verimsiz hücum edilmesine ve pozisyon üretilememesine rağmen.

    g.saray’in lokomotifi

    real madrid-psg-beşiktaş gibi maçlarda bireyler oynadı, dünse takım... dün galatasaray alanı doğru parselleyip, çok koşup, az futbol oynayarak kazandığı için öne çıkan bireysel performans yok gibi. sahada belki de tek fark yaratan, kendi yarı alanından aldığı topları driplingle üçüncü bölgeye taşıyan, galatasaray’ın lokomotifi görüntüsündeki ömer’di.

    rizespor rizespor içinse maç 17’de bitti aslında... daha önce de değinmiştim:
    süper lig’de 2015-16’da 6 kuzey afrikalı futbolcu varken, bu sayı önce 9’a, sonra 14’e, geçen yıl da 20’ye tırmanıyor. bu sezon da bu sayı 18. kendi yerel ligleri ve fransa dışında 10 faslı, 5 tunuslu’nun oynadığı bir turnuva olduğunu sanmıyorum. süper lig’de 1 italyan, 2 ispanyol, 2 kosovalı, 2 danimarkalı forma giyerken 10 faslı olmasını nasıl açıklamak lazım bilmiyorum. fas, fifa sıralamasında 42’nci; yani futbollarında öyle büyük bir sıçrama da yok. futbolcunun oralısıburalısı yok, iyisi-kötüsü var elbette. ama tunuslu talbi sahada, faslı belhanda kulübede, norveçli linnes tribünde olunca, bu işte bir yanlışlık var diyor insan.

    talbi’nin kariyeri!

    dün kendi kalesine gol atma şanssızlığı yaşayan talbi, pasaportlarına sahip olduğu ne tunus, ne de fransa milli takımı’ndan hiçbir yaş grubunda davet almamış. kariyeri de tunus ligi’ndeki 28 maçtan ibaret. bu aralar ne hikmetse süper lig’de en geçer akçe, fas, tunus, mısır pasaportları sanırım!

    --- alıntı ---
  • 895
    http://gss.gs/2804894

    yapmış olduğu şu serzeniş kimedir, niyedir, nedendir? anlayan varsa beri gelsin...

    edit: bjk ve ts kastetmiş. kastetmiş de...

    evet türkiye’nin puanı çok önemli. lakin bjk ve ts’un yaşadığı sancı da ortayken düşene tekme gibi geliyor bana bu yorum. rotasyon vasatlık değildir. vizyonsuzluk hiç değildir. ha rotasyonu yapan doğru yapmıştır, yanlış yapmıştır, yanlış maçı seçmiştir orası ayrı eleştirilebilir. ama bunun üzerinden vizyon çıkarımı fazla tepkisel geldi bana.
  • 896
    keşke sadece gazeteye yazı yazsa, okumaz geçersin o zaman. maçlara yorumcu verildiğinde izlenen maçtan soğutuyor adamı.

    edit1: diyor ki haaland’ın problemlerinden birisi yavaş olması. bunu dedikten sonra haaland’ın ulaştığı hız çıktı, 33kmph :d

    edit2: kimmich gol attıktan sonra tarihi bir an, belki de yeni bir lotar matthaus’un hikayesinin başlangıcı bu gol diyo. kimmich 25 yaşında ve bayern formasıyla 200 küsür maçı var, başlangıca bak :d

    (bkz: 26 mayıs 2020 borussia dortmund bayern münih maçı)
  • 897
    türk spor medyasinin en basarili kalemlerinden ama kesinlikle ekran adami degil, enteresan bir negatif enerjisi var ekranda çünkü. bir ara radyospor'da program yapiyordu, o da keyifliydi mesela sadece ses olunca.

    bir de son zamanlarda yazilarinda ertuğrul özkök'e fazla yanlamaya basladi ki aman diyeyim, hiç gerek yok, ugur meleke'nin kendi degerinden götürür ve soru isaretleri yaratir.
  • 899
    yabancı sınırlamasıyla ilgili yorumu bence herkese ders olarak anlatılmalı: ''ben, mehmet arslan’ın haberini gördüğümde inanamadım, çünkü geçmişte denenmiş ve başarısız olmuş metotlara dönüşe anlam veremedim. defalarca söylediğimi yine tekrarlıyorum: burada yabancı rakibini geçip formayı alamayan yerli, uluslararası maçta aynı rakibini nasıl yenecek ki? ülkeye iphone-samsung girişini yasaklarsak en iyi telefonu biz mi üreteceğiz? yabancı sınırlanmamalı. onun yerine ilk 11’lere 2 tane u22 oyuncusu zorunluluğu geri gelmeli.''
  • 900
    https://twitter.com/...887609824911362?s=19

    bu abimiz muhteşem yere kapağı attı. 2 3 güçlü figürü - misal terimi- saçma sapan sebeplerle eleştirdikten sonra kendini herkese rağmen konuşup doğruları söyleyen cesur gazeteci olarak falan konumlandırdı, yazılarına iki tane de bağlamdan bağımsız sosyolojik tespit koyuyor, gerçeği vermeyen alakasız istatistikle de süsledin mi, oldu sana popülizmi mis gibi saklayan uğur meleke yazısı. aslında spor ortamını koklar, çoğunluk neyi duymak istiyorsa hemen gider gerçeği de büker ona uygun bir şey yazar. serdar ali'nin kahvehane ağzı ile konuşmayan hali.

    şu tweeti mesela safsatanın dibi. bu ikili iki şampiyonluğumuzda da full beraber oynadı ve kazandırdı zaten? hele geçen senenin ikinci yarısı deplasmanları tamamen ikisi çözdü. bu sene sanki gslibiyet mi alabildik de doğru dürüst aklınca çıkarım yapıyorsun? bir de achraf hakimi örneğı veriyor ki hani levent tuzemen değilim bak ben karıştırmayın virgülünü de çaksın oraya.

    vallahi çukur bu futbol medyası ya.
App Store'dan indirin Google Play'den alın