• 1651
    90ların kötü olduğundan bahsedilirken, 90lara rahmet okutacak seviyeye doğru hızla yol alan ülke. ben eğitim kalitesinin nispeten iyi olduğu 90larda anadolu lisesi okuyan tayfadanım. babam devlet memuruyken, cumhuriyetin herkese eşit eğitim imkanı sayesinde okudum. eğitim kalitesi iyiydi. üniversite eğitiminin bir kısmını yurtdışında tamamlayabildim. şimdi bunları yapabilmek maddi açıdan imkansız hale geldi. eğitim kalitesizleşti. şu an okuyan genç arkadaşlarıma bu açıdan üzülüyorum. bu ekonomik şartlarda bazı şeylere ulaşmaları için çok çok daha fazla çaba sarfetmeleri gerekecek. bu kadar olumsuzluğa rağmen umarım her şey iyi olur.
  • 1806
    cumhurbaşkanının bile haldur huldur izinsiz kimsenin evine giremediği ama ali koç'un ne hikmetse evimize polisimizi peşine takıp, polisimizi kullanıp haldır huldur girdiği ülkedir.

    nezaketen de olsa izin istenir.
    ali sami yen stadyumu bizim evimizdir. mesire alanı değil! cumhurbaşkanı bile böyle stadımıza giremez. en azından önceden haber verilir.

    bu ali koç'u cumhurbaşkanından da güçlü kılan nedir? salgın zamanı belediyeler kendi başlarına yardım toplayınca "devlet içinde devlet olmaz" diyen cumhurbaşkanı ortalıkta cumhurbaşkanından daha dokunulmaz ve kafasına göre takılan ali koç'a neden ses çıkarmıyor.

    o ali koç evimize baskın yapmış yetmemiş görevliyi dayak yersin diye tehdit bile ediyor.

    ülkemiz, yıllarca esprisini yaptığımız muz cumhuriyeti'ne döndü gerçekten.
  • 1200
    insanların çoğunun her şeyin en iyisini bildiğini sandığı, başka insanların ne konuşup ne konuşmayacağına karar vermek istediği, özellikle siyaset ve futbol alanında inanılmaz egosu bulunan, çoğu hayati konunun tamamen algılarla yönetildiği bir yer haline gelen ülke.

    bu çoğunluğun tam tersi olup düzelmesini çok isterim ama pek umudum olduğunu söyleyemem.
  • 924
    covid-19 nedeniyle hala her gün 30-40 bin kişi arasında virüs kapma şüphesiyle testler uygulanan ve bu şüphelilerin 1000 civarının ise virüs testi pozitif çıkan ülkedir. vakalar hafiflemiş gibi görülse de her şey her an tersine dönebilir. dikkatli olmakta fayda var; ancak ülkede ekonomik olarak dayanılamayacağı düşünülerek, 1 haziran'dan itibaren birçok kısıtlama kaldırılacak.

    birçok kısıtlama yarından itibaren kaldırılmış olacak.

    bunlardan biri ise bence futbolla yakından çok ilgili: kafelerin ve kıraathanelerin açılması.

    12 haziran'da maçlar seyircisiz başlayacak. ligler ertelenmeden önceki 1 seyircisiz oynanan hafta için de benzer endişelerimiz vardı. bu endişeler yeniden yeşerecek maalesef. maçlar için tribünlere gidilemeyecek. evde yayıncı kuruluşla üyeliği olmayan milyonlar ne yapacak? hepsi kafelere yüklenecek yine. kimse bana gelip de demesin kurallar olur ona göre oturulur diye. dolmuşlar/minibüsler için de böyle bir kısıtlama var ama yoğun trafiğin olduğu yollar haricindeki dolmuşlara hala tıkabasa yolcular alınmakta. ana cadde üzerinde, yani göz önünde olan yerlerde düzenli oturulur kurallara uyulur ama ara sokaklarda gözden kaçan yerler tıkabasa dolar taşar kafe/kıraathanelerde de.

    böyle kararlar alan ülke yönetimi bu maç izlemeler için olacak toplanmaları da düşünmeli. bir kısmını yakalarlar evet ama çoğu yerde maçlar toplu şekilde izlenecek. o kapalı alanlarda bağırış çığırışlarla ortam ağızdan çıkan sıvılarla kaplanacak.

    yayıncı kuruluş haftada en az 3 maçı(cuma-cumartesi ve pazar günlerindeki 1'er maç) şifresiz(ve türksat üzerinden herkese açık) yayınlamadığı sürece bu durum büyük bir tehlike doğuracak ülkemiz için.

    ligin başlamasına 2 hafta kaldı. bunun çaresine şimdiden bakılmalı.
  • 17
    çok garip ülkeyiz vesselam.

    2009-2010 sezonu baslayalı daha 3 hafta oldu. kliselesmis laflar yine ortaya çıktı. galatasaray forumlarını okuyorum, herkes fenerbahçe maçlarının hakemlerine küfrediyor. fenerbahçe forumlarını okuyorum, herkes galatasaray maçlarının hakemlerine küfrediyor. kimse de kendi maçının hakemini konusmuyor. kimse rakibinin hakkını vermiyor. hemen benim takımım daha iyi, senin attığın güzel değil benimki daha güzel tartısmaları içinde. antu.com'a bakıyorum fenerbahçe baslıklarından daha çok galatasaray baslığı var. bazen de galatasaray sözlük'te de görüyorum aynı seyleri. herkes baskasının takımına laf atmaktan, ona çemkirmekten zevk alıyor. kimse de oynanan futboldan, atılan gollerden bahsetmiyor.

    birileri çıkıp takım sahada mükemmel top oynarken iki hafta sonraki maçtaki rakibine küfreder, birileri bilmem kaç sezon sonra birinci lige çıkmısken, sahalarını kapattırmaktan zevk duyar. birileri her transfer olan galatasaray futbolcusuna hemen bir yakıstırma isim, hemen kendi takımlarından karsılastıracak bir oyuncu bulur. kimse rakibini takdir etmez. hemen su hafta gelsin de ağız burun dalalım triplerine girer.

    sonra aklıma avrupa ülkeleri geliyor, sahada futbolun oynandığı, tribünlerin sadece futbol izlediği, sahada kasapların, tribünde aptalların olmadığı. sahaya tas atılmadığı, hakemlerin maçın skorunu etkilemediği seyler. ülkemizde ortalama 2 haftada bir futbol dısında her sey yasanırken, baska ülkelerde nedense sezonda birkaç kez yasandığı.

    neden sadece zevk almak, taraftarlığın güzelliğini yasamak için izlemeyez ki su oyunu. adı üstünde oyun ya. amaç futbolun güzelliğini yasamak değil mi? müthis golllerin, atılmıs enfes bir çalımın güzelliğini yasamak dururken neden sahaya tas atıyoruz, neden rakibe küfrediyoruz.

    biz ne zaman adam olacağız çok merak ediyorum..
App Store'dan indirin Google Play'den alın