376
klasik bir giriş olacak ama, babamın 27 yıldır emniyette görev yaptığını söyleyerek başlamak istiyorum. zamanında komiser yardımcısı olarak başlamış ve şu an rütbesi 1. sınıf emniyet müdürü. 27 senede 7 farklı ilde çok farklı görevlerde çalışmış. klasik karakol görevleri vb. şeyler dışında rütbesinin de yükselmesiyle birlikte şube müdürlüğü, il emniyet müdür yardımcılığı, polis okulu müdürlüğü ve yurt dışında emniyet müşavirliği görevleri de yapmış bir polis kendisi.
merak edenler rütbelere şuradan bakabilir:
http://i45.tinypic.com/w1d110.jpg *
böyle söyleyince yine klasik olacak belki ama, şu ana kadar çok şükür kimseden kendisi hakkında kötü bir şey duymadım. keşke her polis babam gibi olsa derim hatta hep. ast-üst ayırmadan tüm çalışma arkadaşlarına saygılı olmuştur. alt rütbelerdekilere veya makam şoförlerine hitap ederken bile komiserim/amirim/müdürüm veya x bey/hanım diye hitap etmiştir hep. polis okulu müdürlüğü yaparken okul yeni binaya taşınacağı zaman memurlarla birlikte koli/mobilya vb. taşımıştır. görev dağıtımında adil davranmıştır. aslında çok basit gibi görünen şeyler belki ama inanın öyle değil. biri emniyette çalışınca çevresi de çoğunlukla emniyetten oluyor ve insan neler görüyor duyuyor... * (u: ama örneğin bir makam şoförüne "ahmet bey eve gidelim" demekle "hadi oğlum eve gidelim" demek arasında büyük bir fark var bence.) (u: emniyet amiriyken kendisine "komiserim" denildi diye aşağılanmış gibi davranan ve sıkıntı çıkaran bir sürü polis var mesela.)
önce şunu söyleyeyim. polislik normal bir devlet memurluğu gibi görünüyor ama işin aslı öyle değil. hafta içi 40 saat çalışan polisler hafta sonları maç görevlerine gidiyorlar mesela hiçbir ek mesai ücreti almadan.*(u: hafta içi 40 saat çalışmış polislere, ek mesai ücreti de verilmeden hafta sonları da maç görevi yazılıyordu)(u: trabzon gibi sıkıntılı bir yerde hiç de kolay bir şey değil. senede 1 veya 2 kez fenerbahçe geldiğinde cumadan pazartesiye 4 gün neler çekiyorlardı bir düşünün mesela) diğer devlet kurumlarının memurlarının yapması gereken işleri de yapıyorlar zaman zaman. mesela bir yola kaya düşmüş olsun, bildiğim kadarıyla o kayayı ordan kaldırma ve yolun tekrar açılmasını sağlama görevi karayollarının ve belediyelerindir, ama üst rütbelerdeki polislerin de göz yumması sonucu bu tip işler de polislere yüklenir. bu da çok basit bir örnek ve çok basit bir olay gibi gelebilir ama bence öyle değil.
bunları yazma sebebim olayın iç yüzünü az da olsa görmenizi istemem. en ufak şeyde sanki polislikten başka devlet memurluğu yokmuş gibi "sizin maaşınızı biz ödüyoruz vergilerimizle" diye çıkıştığınız(u: aslında çok doğru bir önerme ama öyle saçma şekilde ve saçma yerlerde kullanılıyor ki...) veya sanki aileleri, bakmakla yükümlü oldukları yakınları yokmuş ve çok kolaymış gibi "emredileni yapmasınlar, istifa etsinler" dediğiniz o polislerin ne şartlarda çalışıyor olduğunu biraz da olsa anlamanızı, düşünmenizi istedim.
anlatmaya çalıştığım şey emniyet teşkilatının süper, bütün polislerin çok iyi olması falan değil. daha önce defalarca söylenmiş olmasına rağmen tekrar yazmakta bir sakınca görmüyorum. dünyanın her yerinde, her meslekte hem iyi hem kötüler her zaman olmuştur ve olacaktır. bunu engellemenin bir yolu da yok maalesef. ve kusura bakmayın kafamıza göre %51'i kötüdür, yok efendim %25'i iyidir falan da diyemeyiz. ama siz ısrarla kötü olanları gündemde tutar, onlar üzerinden bütün teşkilatı veya bütün meslek grubunu değerlendirirseniz en basit anlamda haksızlık etmiş olursunuz.
gezi olaylarında çok gördük biber gazını gereksiz yere ve kötü amaçla kullanan polisleri mesela. sen durup dururken yoldan geçen ve hiçbir şeye zararı dokunmayan insanlara* biber gazı sıkarsan, milletin camından içeriye doğru veya evlerin balkonlarına doğru gaz bombası atarsan, sokakta nereye gideceğini bilemeyen ve girecek sakin bir yer arayan adama "gel bi şey yapmayacaz" diyip ortaya çıktığı anda kafasına doğru gaz bombasını sallarsan; elindeki polislik yetkisini kötüye kullanan bir şerefsizsin demektir ve normal şartlarda en kısa zamanda görevinden ihraç edilmen gerekir. ama maalesef, özellikle son yıllarda türkiye'de "normal şartlar" diyebileceğimiz bir ortam yok. bu bahsettiğim saçmalıkları yapan, insanların yaralanmalarına ve hatta ölümlerine sebep olan polislerin normal şartlarda cezalandırılmaları gerekir, ama böyle bir şey olmadı tabi. bunun sebebi de hükümetin tamamen gezi olaylarına karşı tavır almasıdır. hani berkin elvan için "emri ben verdim" diyen, sokağın ortasında il emniyet müdürüne bağıran sözde dünya lideri var ya, onun talimatlarıdır. ama sanmayın ki gezi olaylarında görev alan polislerin hepsi az önce örneklerini verdiğim şerefsizler gibiydi... nasıl ki eylemcilerin arasında polise taş atan, amacı ortamı germek ve taşkınlık yapmak olan grup bir azınlıksa görevini kötü amaçlı kullanan polisler de azınlıktı. orada görevlendirilen polislerin birçoğu da mecbur oldukları için görevlendirildikleri yerlerde saatlerce bekleyen ve verilen emirleri uygulayan masum insanlardı.
aynı şekilde düzeni ve güvenliği sağlamak için görevlendirildikleri maçlarda saçma sapan bahaneler uydurarak insanları gözaltına alan veya insanlara şiddet uygulayan polisler de cezalandırılmalı. bu polislerin haklı olduğunu ve yaptıkları şeylerin doğru olduğunu söyleyecek veya onları savunacak halimiz yok.
malum yolsuzluk operasyonundan da bahsedeyim. bu yolsuzluğu ortaya çıkaranlar kimler? hiç düşündünüz mü? bunlar da normalde kendi hallerinde işlerini yapan, mali şubede veya diğer ilgili şubelerde çalışan polisler. bu polislere neler yapıldığını gündemi takip edenler az çok görmüşlerdir duymuşlardır. 17-25 aralık 2013'te yapılan ve yapılması engellenen soruşturma ve operasyonlarda görev almış polislerin, sırf işlerini yaptıkları için tek tek görevden alındıklarını, meslekten ihraç edildiklerini, hapse girdiklerini görüyoruz 1 yıldır. bu insanlar polis değil mi, bu insanlar türk polisi değil mi? mahkemeden dinleme kararı çıkıyor mesela x isimli şahıs için. bu dinlemeyi kim yapıyor? ilgili şubelerdeki polisler ve onların komiserleri/amirleri. sonra gelip bu polise "sen x kişisini niye dinledin?" diye soruyorlar. "benim görevim oydu. verilen görevi yaptım." diyor ve kendisine verilen işi yaptığı için hakkında saçma sapan soruşturmalar açılıyor, görevden alınıyor. şu ana kadar haklarında en ufak bir suçlama olmayan, hiç soruşturma geçirmeyen yüzlerce, belki binlerce polis hakkında saçma sapan şeyler öne sürülerek soruşturmalar açılıyor, meslekten ihraç ediliyorlar ve hapis cezaları veriliyor. özellikle emniyet teşkilatının içinde bulunduğu bu zor dönemde tüm teşkilatı hedef alan şeyler okumak beni üzüyor.
entry'nin başıyla sonu birbirinden bağımsız oldu gibi. ama anlatmak istediklerimi biraz anlatabildiğimi düşünüyorum. entry'yi yazma sebebim de yukarda belirttiğim gibi olayın iç yüzünü biraz görmenizi ve olaylara bir de polislerin bakış açısından bakabilmenizi istemem.
gözünüzü seveyim sürekli kötü örnekleri öne sürerek tüm teşkilat hakkında değerlendirme yapmayın. polisliğin türkiye'deki en rahat en şükela meslek grubu olduğunu ve sadece kötü insanları barındırdığını düşünmeyin. her şeyden önemlisi, sadece kötü örneklerden yola çıkarak yaptığınız acımasız yorumlarınızın gerçekten iyi, dürüst, namuslu olan insanları da kapsadığını unutmayın. yapılan saçmalıklara, haksızlıklara, kötülüklere tepkinizi koymayın demiyorum, tabi ki koyun ama bunu yaparken tek bir olayı bütün teşkilatın üzerine yıkmayın.
merak edenler rütbelere şuradan bakabilir:
http://i45.tinypic.com/w1d110.jpg *
böyle söyleyince yine klasik olacak belki ama, şu ana kadar çok şükür kimseden kendisi hakkında kötü bir şey duymadım. keşke her polis babam gibi olsa derim hatta hep. ast-üst ayırmadan tüm çalışma arkadaşlarına saygılı olmuştur. alt rütbelerdekilere veya makam şoförlerine hitap ederken bile komiserim/amirim/müdürüm veya x bey/hanım diye hitap etmiştir hep. polis okulu müdürlüğü yaparken okul yeni binaya taşınacağı zaman memurlarla birlikte koli/mobilya vb. taşımıştır. görev dağıtımında adil davranmıştır. aslında çok basit gibi görünen şeyler belki ama inanın öyle değil. biri emniyette çalışınca çevresi de çoğunlukla emniyetten oluyor ve insan neler görüyor duyuyor... * (u: ama örneğin bir makam şoförüne "ahmet bey eve gidelim" demekle "hadi oğlum eve gidelim" demek arasında büyük bir fark var bence.) (u: emniyet amiriyken kendisine "komiserim" denildi diye aşağılanmış gibi davranan ve sıkıntı çıkaran bir sürü polis var mesela.)
önce şunu söyleyeyim. polislik normal bir devlet memurluğu gibi görünüyor ama işin aslı öyle değil. hafta içi 40 saat çalışan polisler hafta sonları maç görevlerine gidiyorlar mesela hiçbir ek mesai ücreti almadan.*(u: hafta içi 40 saat çalışmış polislere, ek mesai ücreti de verilmeden hafta sonları da maç görevi yazılıyordu)(u: trabzon gibi sıkıntılı bir yerde hiç de kolay bir şey değil. senede 1 veya 2 kez fenerbahçe geldiğinde cumadan pazartesiye 4 gün neler çekiyorlardı bir düşünün mesela) diğer devlet kurumlarının memurlarının yapması gereken işleri de yapıyorlar zaman zaman. mesela bir yola kaya düşmüş olsun, bildiğim kadarıyla o kayayı ordan kaldırma ve yolun tekrar açılmasını sağlama görevi karayollarının ve belediyelerindir, ama üst rütbelerdeki polislerin de göz yumması sonucu bu tip işler de polislere yüklenir. bu da çok basit bir örnek ve çok basit bir olay gibi gelebilir ama bence öyle değil.
bunları yazma sebebim olayın iç yüzünü az da olsa görmenizi istemem. en ufak şeyde sanki polislikten başka devlet memurluğu yokmuş gibi "sizin maaşınızı biz ödüyoruz vergilerimizle" diye çıkıştığınız(u: aslında çok doğru bir önerme ama öyle saçma şekilde ve saçma yerlerde kullanılıyor ki...) veya sanki aileleri, bakmakla yükümlü oldukları yakınları yokmuş ve çok kolaymış gibi "emredileni yapmasınlar, istifa etsinler" dediğiniz o polislerin ne şartlarda çalışıyor olduğunu biraz da olsa anlamanızı, düşünmenizi istedim.
anlatmaya çalıştığım şey emniyet teşkilatının süper, bütün polislerin çok iyi olması falan değil. daha önce defalarca söylenmiş olmasına rağmen tekrar yazmakta bir sakınca görmüyorum. dünyanın her yerinde, her meslekte hem iyi hem kötüler her zaman olmuştur ve olacaktır. bunu engellemenin bir yolu da yok maalesef. ve kusura bakmayın kafamıza göre %51'i kötüdür, yok efendim %25'i iyidir falan da diyemeyiz. ama siz ısrarla kötü olanları gündemde tutar, onlar üzerinden bütün teşkilatı veya bütün meslek grubunu değerlendirirseniz en basit anlamda haksızlık etmiş olursunuz.
gezi olaylarında çok gördük biber gazını gereksiz yere ve kötü amaçla kullanan polisleri mesela. sen durup dururken yoldan geçen ve hiçbir şeye zararı dokunmayan insanlara* biber gazı sıkarsan, milletin camından içeriye doğru veya evlerin balkonlarına doğru gaz bombası atarsan, sokakta nereye gideceğini bilemeyen ve girecek sakin bir yer arayan adama "gel bi şey yapmayacaz" diyip ortaya çıktığı anda kafasına doğru gaz bombasını sallarsan; elindeki polislik yetkisini kötüye kullanan bir şerefsizsin demektir ve normal şartlarda en kısa zamanda görevinden ihraç edilmen gerekir. ama maalesef, özellikle son yıllarda türkiye'de "normal şartlar" diyebileceğimiz bir ortam yok. bu bahsettiğim saçmalıkları yapan, insanların yaralanmalarına ve hatta ölümlerine sebep olan polislerin normal şartlarda cezalandırılmaları gerekir, ama böyle bir şey olmadı tabi. bunun sebebi de hükümetin tamamen gezi olaylarına karşı tavır almasıdır. hani berkin elvan için "emri ben verdim" diyen, sokağın ortasında il emniyet müdürüne bağıran sözde dünya lideri var ya, onun talimatlarıdır. ama sanmayın ki gezi olaylarında görev alan polislerin hepsi az önce örneklerini verdiğim şerefsizler gibiydi... nasıl ki eylemcilerin arasında polise taş atan, amacı ortamı germek ve taşkınlık yapmak olan grup bir azınlıksa görevini kötü amaçlı kullanan polisler de azınlıktı. orada görevlendirilen polislerin birçoğu da mecbur oldukları için görevlendirildikleri yerlerde saatlerce bekleyen ve verilen emirleri uygulayan masum insanlardı.
aynı şekilde düzeni ve güvenliği sağlamak için görevlendirildikleri maçlarda saçma sapan bahaneler uydurarak insanları gözaltına alan veya insanlara şiddet uygulayan polisler de cezalandırılmalı. bu polislerin haklı olduğunu ve yaptıkları şeylerin doğru olduğunu söyleyecek veya onları savunacak halimiz yok.
malum yolsuzluk operasyonundan da bahsedeyim. bu yolsuzluğu ortaya çıkaranlar kimler? hiç düşündünüz mü? bunlar da normalde kendi hallerinde işlerini yapan, mali şubede veya diğer ilgili şubelerde çalışan polisler. bu polislere neler yapıldığını gündemi takip edenler az çok görmüşlerdir duymuşlardır. 17-25 aralık 2013'te yapılan ve yapılması engellenen soruşturma ve operasyonlarda görev almış polislerin, sırf işlerini yaptıkları için tek tek görevden alındıklarını, meslekten ihraç edildiklerini, hapse girdiklerini görüyoruz 1 yıldır. bu insanlar polis değil mi, bu insanlar türk polisi değil mi? mahkemeden dinleme kararı çıkıyor mesela x isimli şahıs için. bu dinlemeyi kim yapıyor? ilgili şubelerdeki polisler ve onların komiserleri/amirleri. sonra gelip bu polise "sen x kişisini niye dinledin?" diye soruyorlar. "benim görevim oydu. verilen görevi yaptım." diyor ve kendisine verilen işi yaptığı için hakkında saçma sapan soruşturmalar açılıyor, görevden alınıyor. şu ana kadar haklarında en ufak bir suçlama olmayan, hiç soruşturma geçirmeyen yüzlerce, belki binlerce polis hakkında saçma sapan şeyler öne sürülerek soruşturmalar açılıyor, meslekten ihraç ediliyorlar ve hapis cezaları veriliyor. özellikle emniyet teşkilatının içinde bulunduğu bu zor dönemde tüm teşkilatı hedef alan şeyler okumak beni üzüyor.
entry'nin başıyla sonu birbirinden bağımsız oldu gibi. ama anlatmak istediklerimi biraz anlatabildiğimi düşünüyorum. entry'yi yazma sebebim de yukarda belirttiğim gibi olayın iç yüzünü biraz görmenizi ve olaylara bir de polislerin bakış açısından bakabilmenizi istemem.
gözünüzü seveyim sürekli kötü örnekleri öne sürerek tüm teşkilat hakkında değerlendirme yapmayın. polisliğin türkiye'deki en rahat en şükela meslek grubu olduğunu ve sadece kötü insanları barındırdığını düşünmeyin. her şeyden önemlisi, sadece kötü örneklerden yola çıkarak yaptığınız acımasız yorumlarınızın gerçekten iyi, dürüst, namuslu olan insanları da kapsadığını unutmayın. yapılan saçmalıklara, haksızlıklara, kötülüklere tepkinizi koymayın demiyorum, tabi ki koyun ama bunu yaparken tek bir olayı bütün teşkilatın üzerine yıkmayın.