• 1344
    trabzonspor'un maçı ile beraber türk futbolunun tekrar ne kadar rezil bir durumda olduğunu anladığımız futbol. bulgaristan ligi seviyesindeyiz, takımlarımızın ambalajları çok havalı gözüküyor ama içleri bomboş. öyle hazır oyuncu almakla, eski yıldız isimleri transfer etmekle olmuyor işte.

    nwakaeme, hamsik, falcao, babel, pjanic, gustavo gibi eskinin parlak isimlerini transfer edince berbat seviyede ki bu lig içerisinde şampiyon olursun ama avrupa'da küçümsediğin, "köy takımı" dediğin kulüpler ezer geçer seni. danimarka, belçika, hollanda kulüplerinin parası mı yok ya da kaliteli futbolcudan anlamıyorlar mı da gidip senin dünya para döktüğün eskinin yıldızlarını almıyorlar? bizden çok daha zengin olmalarına rağmen nasıl futbol kulübü yöneteceklerini bildikleri için almıyorlar.

    saydığım ülkelerin takımları bu futbol endüstrisinde sadece yetiştirerek ve sistemli oynayarak var olabileceğini biliyor. o yüzden onlar sık sık avrupa'da yer alırken sen bazen kış mevsimini bile göremiyorsun. şampiyonun artık şampiyonlar ligine direkt gidemiyor. gelecek sezon ikinci de elemelere katılamayacak. sadece şampiyon gidecek o da elemeler oynayarak.

    bizim akılsız kulüplerimiz hala şu kadar transfer yapayım, 30 yaş üstü eski yıldızlara dünya para döküp çakma los galacticos kurayım kafasında gittiği sürece daha da beter olacağız. trabzon 19 yaşındaki stoperini satıyor gidip 31'lik bartra'yı alıyor. muhtemelen hem kulüpler hem de taraftarlar daha da beter olmadıkça anlamayacaklar bu meseleyi.
  • 1345
    sampiyonu danimarka ligine, ikincisi ukrayna ligine, flaş takımı liechtensteinlı takima boyun eğmiş futboldur.

    ayni zamanda 2 büyük takım stoperi ise büyük liglere bas altı takımlara ilk 11 oyuncusu olarak transfer yapmıştır. genc bir sol beki uefa finalistine gitmis. son yilda çıkan 2 yerli yetenekten birini torino hemen kapmış ötekisini de yakında kapacaklardır. ayrıca baska mevcut stoperlere yine bas alti büyük takımlari kanca takmış durumdadir.

    (bkz: marcao teixeira)
    (bkz: kim min-jae)
    (bkz: rıdvan yılmaz)
    (bkz: emirhan ilkhan)
    (bkz: arda güler)
    (bkz: attila szalai)
    (bkz: victor nelsson)

    harcanan ve dönen paralar ile muhtemelen avrupada ilk 10 bilemedin 12.siradadır. ama avrupa maçlarınin çoğunda sonuçlar daha mac başlamadan neredeyse bellidir.

    içinde tezatlık hatta bu tezatın icinde bir daha ayri bir tezatlık içeren hic bir veriyle bilgiyle açıklanamayan bir ülke futboludur.

    hakikaten kendine has dinamikleri olan bir ülke futboludur.
  • 1348
    bugün gelinen nokta tamamen arz talep meselesi. kimse yönetimleri suçlamasın. yönetimlerin tek isteği sana bana, yani taraftara şirin gözükmek. bu yüzden taraftar ne isterse onu yapıyor.

    ülkemizde taraftarların tek isteği ertesi gün okula veya işe boynu bükük gitmemek. bu da transfer şampiyonu olmaktan, derbilerde alınacak galibiyetlerden ve lig şampiyonluğundan geçiyor. avrupa maçlarını kazanmak veya kaybetmenin ertesi gün bir karşılığı yok. herhangi bir takım avrupa kupası maçı kaybetse savunma belli. "senin takımın daha oraya bile gidemiyor." lafını bir yapıştırıyorsun, bitti. ama sönmüş bir yıldız transferi öyle mi? "ligi donunda sallayacak." diyerek hava basmanın tadına paha biçilemez. bir derbi galibiyetinin ertesi günü formayla okula veya işe gitmek gibisi var mı? şampiyon olunca alınan hazzı, avrupa'da üste üste 5 kere çeyrek final oynamış olsan da alabilir misin?
  • 1349
    kulüp ve federasyon yönetim anlayışı değişmediği sürece düzelmeyecek olan futbol.

    sadece bizim için değil, tüm kulüpler için geçerli. bi kere büyük kulüplerde, hani bu işe para harcayan, başarı getirebilecek kulüplerde artık başkanlık makamı, yöneticilik falan tamamen popülizm noktası. geliyorsun, diyorsun ki ben işte galatasaray’ı dünya kulübü yapacağım diyorsun, sonrasını hiç düşünmeden kulübün olmayan parasını borçlana borçlana yaşlı, yıldız transferi falan yapıyorsun, sonra da olmayınca çekip gidiyorsun. ne bir cezası var, ne geri ödemesi. kendi popülizmini yapıp gidiyorsun.

    mesela kulübün en değerli futbolcularından birini değerinden ucuza elden çıkarıyorsun, gelen parayı asla geri dönüşü olmayacak iki üç adama gömünce kralsın. bak bi şey de yapmadın ha, kulübün malını satıp kulübün parasıyla futbolcu aldın. arkada ne bi futbol aklı var ne bi şey. plansız, programsız, geleceği düşünmeden iş yapıyorsun.

    avrupa’da, özellikle ingiltere’de falan kulüplerin, federasyonların bu kadar güçlenmesinin sebebi genel olarak sahiplik anlayışına geçilmesi. elbette gönül işi olarak kalsa daha iyi ama, bu kadar büyük bi endüstride gönlünü kullanarak kapitalle yarışmak çok mümkün olmuyor haliyle. kulübün sahibi olunca adamın niyeti tüm maçları kazanarak şampiyon olunca toplam kazandığın paranın 2 milyon euro falan olduğu ligde 5 milyon euro maaşla yıldız getirmek olmuyor haliyle, bu işi nasıl en karlı hale getirebilirim, sportif başarıyla diye bakıp onun planını kuruyor falan. şirket yönetiyor yani.

    bizdeki bu popülizm bitmediği sürece türk futbolunun bi yere gitme şansı yok. artık 3 sene de değil, senede bir yönetim değiştiriyoruz ve her gelen yeni yönetim milyonlarca euro yatırım yapılmış bi önceki senede yapılan yatırımı tek kalemde silip atıyor. geçmiş olsun.
  • 1350
    3 para şampiyonluk getiren lig için 30 para harcayıp bu kadar kötü ve başarısız olmak gerçekten özel bir iş. özellikle yabancı serbestliğinden sonra her sene "avrupa'da dibi gördük" denen futbolumuz her sene o dibin daha aşağısına gerilemeyi başarıyor. ülkede zaten topun oyunda kalması için çaba gösteren takım sayılarımız ve hakem sayılarımız da sınırlı. ve buna karşı isyan eden de bir taraftar kitlesi yok, burada içini döktükten 1 gün sonra 30+ yaşında geberik, kariyerini bitirmeye gelen oyuncuları "ligi donunda sallar" sıfatıyla isteyebiliyor.

    yabancı serbestliğinden sonra beşiktaş'ın, katıldığı şampiyonlar ligi grubunu lider bitirip çıkması dışında (zaten o da sürdürülebilir olmadı) 1(bir) tane bile başarı anlamında dişe dokunur örnek gösteremeyen türk taraftarı da halen kurtuluşun bu olduğuna inanıyor. ben söyleyim çözümü canım kardeşim: bu ülkede yabancı sınırı 3 olması lazım. içerde takımın giresun'a yenildi diye 2 gün sonra nwakale'ler belottiler istememen lazım. kısaca bu transfer obezliğinin kalkması, harcanacak paranın yerini altyapı üretimine, altyapıya, zeminlere, iyi antrenörlere, tesislere yatırılması lazım. ve tabii en başta kulüplerin mali gelir-giderlerini denetleyen bir üst akıl ve yöneticilik becerisi lazım.

    lazım da lazım ama yarın yine bitik nwakale'leri, sosa'ları, gustavo'ları istemeye devam edeceğiz. kerem'lere, yunus'lara, arda'lara küfredeceğiz; emirhan'ları, ahmetcan'ları yok parasına oynatamadan göndereceğiz. çünkü aptalız ve afedersiniz bi zikten anladığımız yok!
App Store'dan indirin Google Play'den alın