kendisinden de çıktığı programdan da nefret ederim ama şu son iki gecedir izliyorum. çünkü iki yandaşın (aziz-rok) birbirine girmesini izlemek gerçekten çok zevkli.
gelelim dosya olayına. önce yaklaşan 29 ekim'e de binaen bir atatürk anektodu paylaşayım:
---
alıntı ---
atatürk, mudanya yolu ile bursa'ya gidiyordu. kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmaktaydı. bir kadının elinde bir kâğıtla atatürk'e yaklaştığı görüldü. ihtiyar, zayıf bir kadındı. ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:
- beni tanıdın mı oğul? dedi. ben sizin selanik'te komşunuzdum. bir oğlum var. devlet demiryollarına girmek istiyor. siz onu alsınlar dediniz. fakat müdür dinlemedi. oğlumu yine işe almamış. ne olur bir kere de siz söyleseniz.
atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
- oğlunu almadılar mı? dedi. ben tavsiye ettiğim hâlde mi almadılar? ne kadar iyi olmuş... çok iyi yapmışlar... işte cumhuriyet böyle anlaşılacak...
kadın, kalabalığın içinde kaybolmuştu. ve atatürk adeta kendinden geçmiş bir sesle:
- işte cumhuriyetten beklediğimiz netice... diyordu.
---
alıntı ---
evet 90 yıllık cumhuriyetin geldiği netice bu. 90 sene önce ülkenin kurucusunun tavsiyesi bile devlet üzerinde herhangi bir etkiye sahip değilken günümüzde ne idüğü belirsiz rok gibi adamlar ellerinde mit dosyalarını sallayabiliyorlar. bir de kendini şöyle savunuyor: ailem ve çocuklarım için her şeyi yapar, her şeyi bulurum. ulan sıkıntı da orada zaten. sen her şeyi bulabiliyorsun her şeye erişebiliyorsun ama benim gibi normal vatandaşlar erişemiyor. askerliğin nereye çıktığını öğrenmek için 2 saat boyunca telefonda askerlik şubesini düşürmeye çalıştığımı bilirim ben bu memlekette. peki sen bu gücü nereden buluyorsun? normal ülkede o dosyalar başbakanın eline bile geçemez. yok o dosyalar sahteyse yine suçlusun. bu sefer de şarlatanlıktır yaptığın.
ah atam ah...