çılgın.
bülent korkmaz'ın
erciyes'i ile
ali sami yen'e geldiğinde yakından izlemiştim ilk kez.
nba'de çaylak sezonunu geçiren yıldız adayı gibiydi. hareketli, agresif, lider olmaya çalışan, öne çıkan, bağırıp çağıran bir kaleci. o maçta turu alıp gitmişlerdi ve küme düşerken türkiye kupası finali oynayarak veda ettiler bize.
sonra kader onu zirveye çıktığı yere geri getirdi,
galatasaray'a. ki sonradan baktık ki zaten yeşil sahada büyüyen çocuğun ilk adımları da
florya'da atılmış. boğazın iki yakasında biraz vakit geçirdikten sonra
anadolu'ya açılmış.
galatasaray'da aykut'la beraber bir ışık yakmaya çalıştılar, olmadı. tafi-mondi sonrası aranan kan olamadılar bir türlü, en olmadık yerde yaptığı hatalar başına dert oldu bu polis çocuğunun. neyse geçti zaman, galatasaray muslera'ya kadar kalede tutturamadığı dikişin doğru ipliğini ararken orkun da "geri döneceğim" hırsıyla oynamak istedi ama olmadı. hırsının kurbanı oldu hep, çılgınlığının altında ezildi. bir anlamda baba ocağı vazifesi gören
bülent korkmaz'ın takımları onun için yine kucak açtı, sezonun ortasında karabük'e gitti ki
tomiç'ten de formayı almış gibi göründü. yine bir çılgınlık yaptı ve kale arkasındaki taraftarlara maçın daha ortasında gider yapmaya başladı. olmadı tabi...
orkun karabük'te de tutunamayacak gibi bu gidişle, yaşı da 30'un üstünde artık, üst ligde tutunması zor ama yine de "galatasaray tarihinde hoş bir sada idi." çılgınlığın bol olsun.