• 69
    evli adam, bekar adamdan daha yalnızdır demişti bilgin gökberk, valla ilişkisi olan biri olarak diyorum; katılıyorum.

    ilişkinin de yalnızlığın da kendilerine göre eksi ve artıları mevcut. o an hangi durumun içerisindeysen o durumun artılarına odaklanman gerekir bence ve o artıları sonuna kadar kullanman gerekir. bir kere geldiğin şu dünyada -elbette bencilleşip başkasının canını yakmadan-en çok kendini sevmen, en büyük özeni kendine göstermen gerekir. hatta kendini öyle bir hale getirmelisin ki bazen başkalarının yanındayken bile kendine başbaşa kalabilmeyi özleyesin.
  • 73
    müzesi kupalarla dolu winner bir takımın müzeci nickiyle yazan yazarıdır. bundan güzel umut mu vardır? geleceğe güzel bakarsa hayat suyu umutlarını yeşertecektir. mesela falcao galatasaray'a gelmedi diye galatasaray eksilir mi? ya da fener şampiyon olsa gücümüz biter mi? bir dahaki sezona daha güçlü hazırlanır tedbirimizi alırız. güzel günler kendisi ile olsun. hem uçurtma avcısı acıklı kitaptır, puslu kıtalar atlası daha iyidir, mesele hayallerse.
  • 75
    aşk acısı çeken müzeci yazar.

    baba biz sana yazdık özelden, durumları sorduk ettik, bir çok şey eskisi gibi olmaz yapma etme dedik.

    tamam gönül anlamaz dinlemez ama dertleşmeye de dönmedin canın sağ olsun.

    kuşu avucunda çok sıkarsan ölür.

    senden tedirgin oluyor, istemiyor, hayatında başkası var belki ve karşılaşmanızı olay çıkmasını istemiyor.

    yeter gari dostum. gidene dağ olsan durdurmazsın.
  • 76
    (bkz: #2742282)

    kız seni savcılığa verme boyutuna geldiyse rahatsızlık vermişsin demektir, ancak aşkının yoğunluğundan bunu anlayamamış olabilirsin. bence bir müddet yalnız kal ve neyi yanlış yapıyorum, neden olmuyor diye bi içinde muhasebe et.

    ama şöyle birşey de var, kızı bilmiyorum, seni de tanımıyorum ama bu savcılığa verme olayı senin rahatsız etmenden değil kızın aşırı kibrinden de olabilir. o yüzden kızı yeterince tanıyor muyum diye bir sor kendine, sonra da olabildiğince objektif bakmaya çalışarak kızın iyi ve kötü özelliklerini bi kağıdın iki yanına sırala. bi yazar arkadaş da yazmış kızın derdi maneviyat değil maddiyat da olabilir oradan yürü diye, böyle bir olasılık da var. belki evinin önüne ferrari falan çekince gelir ama böyle bir kıza ciddi ve uzun vadede ne kadar güvenilir?

    hayatta hiçbir şey kendinden önemli değil. kimse için yaşamak, kimse için bir kere geldiğin dünyadaki yaşamını heba etmek zorunda değilsin. bunu diyorum çünkü senin mevzu duygudan çıkıp mantığın devreye girmesinin gerektiği bir noktaya gelmiş. iyi ölç, tart bu ahvali.

    selametle.
  • 79
    bir kızı savcılığa gidecek kadar rahatsız etmek yerine dünyada geriye kalan 3,5 milyar kadına odaklanmasını tavsiye ediyorum. her zaman daha iyisi bulunur. içine düşülen girdaptan kurtulunca insan boşa üzüldüğünü anlıyor. ayrıca kimse kendisini gerçekten çok istemeyen bir eşi kabul etmemeli diye düşünüyorum. kadınlar açısından durum nedir bilmiyorum ama ben bir erkek olarak benle mutlu olmayacak bir kadınla birlikteliği kaldıramam.
  • 81
    ilişkiler üzerine konuşmayı çok sevdiğimden bugün ikinci entryi giriyorum başlığına.acınla dalga geçeceğim. kardeşim, muhtemelen yaşça benden küçüksün, 20(artık/eksi 2) diye bir tahminim var. ölüm ve sağlık sorunları hariç hayatta her acıyla dalga geçmek gerek, çünkü bunu sen herkesten önce yaparsan sonra kimse sana bunu yapamaz zaten. ama sen bunu yapmak yerine entrylerden anladığım kadarıyla kendine acıma yoluna gitmişsin kardeşim. tavsiye bir; kendine acımayı bırak.

    nefret ettiğim bir klişe olan 4s kuralından falan bahsetmeyeceğim. bence ilişkileri ve karşı cinsi yeteri kadar çözümleyememiş zavallıların avuntusudur bu kural. neymiş efendim, seven s.kilirmiş de s.ken sevilirmiş de, piç olmak gerekirmiş de bilmem ne... efendi adam olmakla; ezik, korkak olmak arasında çok fark vardır. hayatımda hiçbir kızı alkol masasına meze etmedim. yanımda argo tabirle karı/kız muhabbeti yapılmasından hiç haz etmem. arkadaşlarım da bilirler ve yapmazlar zaten bu sebeple. konu ben değilim, hemen sana bağlayacağım müzeci, biraz sabır. kendime dair anlattığım her hikayede aslında sen ve senin durumundakilere bir şey diyorum, alıp almamak tercihtir.

    ne yapıyorsun oğlum sen? bir kere aldığın hediye berbat, önce oradan başlayayım. seneler evvel daha 19 yaşındayım. ilk defa sevgilim olmuş o yaşta ki geç bir yaş ama ben lisede çok eziktim zaten. neyse işte kız bence de arkadaşlarıma göre de çok güzel. nasıl benimle sevgili oldu ben de çok şaşkınım o dönem. kızı hayatımda tutmak için de her gün duygusallığın dibine vurup sevgimi ispatlamaya çalışıyorum, ezikliğe bak. d&r'da geziyoruz, çok anlıyormuş gibi kitapların arkalarını okuyup kendimizi entel zannediyoruz. bir film gördüm, nothing hill ismi. internette bakarsın, romantik komedi tarzı bir film. tv'de izlemiş ve beğenmiştim. lan dedim, bunu alıp hediye edeyim, izlesin de etkilensin ve bana daha çok bağlansın. aldım filmi gittim kasaya kıza çaktırmadan. 20 tl verdim, film de 2 tl falan(12 senelik falan hikaye. ah ulan enflasyon!) kasiyer dedi ki bozuk yok mu? dedim yok. arkadaşınıza sorsanız dedi kızı göstererek, dedim ki sürpriz olacak. kasiyer ''ne sürpriz ama'' dedi, sessizce. bozuldum ama bir şey de diyemedim. heh işte senin kitap da en fazla bu film kadar bir hediye. şimdi bana hediye gönülden gelir vs. diye zırvalamasın kimse, konumuz o değil, maddiyat da değil. yoksa ben tezgahtan bile geçmemiş bir anahtar hediye ederek insan ağlatmış adamım. hediye konusunda fena değilimdir yani. önemli olan hediyeyi nasıl sunduğundur ne hediye ettiğinden ziyade.

    entrylerinden çıkardığım ikinci husus, ne ısrar ediyorsun abi kıza sen? bu resmen taciz. istemiyorsa istemiyordur. ikinci anımıza geçelim. bir kız vardı. tanışmak için uğraştı falan baya, hep tersliyorum, en sonunda tanıştık. birlikte de olduk. zaman geçti araya başkaları girdi bir sürü şey oldu vs. sonra ben yine ara ara yazıyorum bu kıza, konuşuyoruz vs. ama eski ilgisi yok. flört var ama sevgili değiliz ki zaten karşıyım ilişkilere şu an ilişki yaşıyor olsam bile. bir gün bu kız bana dedi ki ''ben seni ilk tanıdığımda kimseye ihtiyacı olmayan, kimseyi sallamayan aykırı bir adamdın, şimdi ise sürekli bana seni seveyim diye yalvarıyorsun.'' dedi. enfes ders. ne kadar teşekkür etsem az bu kıza. zaten bu hayatta en güzel dersleri genelde eski flörtler vermiştir bana. kızın evinin 50 metre yakınına gidiyorsun bekliyorsun ki gelecek, yok kafeye gidip kafe kapanana kadar bekliyorsun... sebep? aşkını mı ispatlayacaksın? bu kızın sorunu senin onu sevmediğine inanması değil ki muhtemelen. onun seni sevmemesi. abi kabul et, ne var? herkes bizi sevmek, arzulamak zorunda değil yani.

    hikaye üç. bir kızla tanıştım, ertesi gün tekrar buluştum ki bursa'daki son günüymüş o gün. neyse gitti bu hanımefendi bursa'dan. mesajlaşıyoruz falan arada. kız beni ben onu keşfetmeye çalışıyoruz. ben tabii ince bele, iki gülüşe tav olup seni çok özledim falan diye bir girdim mesajda, kız hopp dedi, ağır ol dedi, ne bu dedi... sonrasında bir akşam yine mesaj attım, cevap gelmedi. tekrar atınca da ''ilki de gelmişti zaten'' dedi. hayatımda yediğim en güzel siktirdi. sonrasında, seneler sonra ben kızla oturdum kahve içtim. o kahveden 2 sene sonra da ben bu kızla konsere gittim, teklif ondan geldi. gelmeyebilirdi de. o zaman elimde harika bir ders çıkarabileceğeim bir siktir kalmış olurdu. şimdi hem bir siktir hem de güzel bir hikaye kaldı.

    kendimi övmüyorum, öyle anlaşılmasın. zaten şu an her biri başka adamlarla sevişiyor olduğuna göre aslında her hikayem başarısızlık hikayesidir. tabii nereden baktığına bağlı sadece. benim demek istediğim; yaşarsın ve biter. yaşamışsın ve belli ki bitmiş ama sen bitirme evresine geçemiyor dahası en yapmaman gereken şeyi yapıp kendine acıyorsun.

    bir hikaye daha; ilk ilişkim, o uyduruk filmi aldığım kızla olan ilişkim bitti. beni, üç senenin sonunda, üç sene boyunca bana kötülediği adam için terk etti. hatta son bir senede de beni onunla aldatmış ki ben bunu adamdan, adamla karşılıklı içerken öğrendim. uzun ve güzel hikayedir de şu an bahsedeceğim şey başka. o dönem facebook'tan, okuyup çok sevdiğim dönüşüm kitabının çevirmenini eklemiştim. adamla kitap üzerine de baya konuştuk. evrim abi, sağ olsun, 19 20 yaşındaki bir gencin sorularını yanıtlamıştı içtenlikle. ben de terk edilince -tabii ağlayarak uykuya daldım gecelerce falan- bir gün evrim abiye yazdım, üç senenin sonunda terk edilen birine tavsiyen var mı? diye sordum. ''kızı bırak, rahat gitsin'' dedi. o zaman anlamadım, ama ondan sonra hep anladım, defalarca anladım. gideni bırakacaksın, rahat rahat gitsin ki sen de sonrasında gitmen gerektiğinde rahat gidebilesin. biz kız sana seni istemiyorum dediği ya da bunu gösterdiği anda sitem ederek falan da değil, gayet soğukkanlı şekilde yolun açık olsun deyip de arkanı dönebiliyorsan sen de gitmek istediğinde ya da gitmen gerektiğinde bunu artık daha kolay yapabiliyorsun. ayrıca yolculuklar da iyidir hani. macera, hikaye yoldadır.

    kimseyi göndermekten de kimseden gitmekten de o kadar korkma. kız sana arkasını dönmüş, ben gidiyorum diyor; sense hala koşup koşup önüne çıkıyor ve gitme diyorsun. dışarıdan bir bak bakalım kendine ne kadar zavallı görünüyorsun. ben sana piç ol demiyorum. zaten sadece aptal kızlar piçleri severler. efendi ol ama kendinden başka kimseye ihtiyaç duymayan bir efendi adam ol. önce sen tek başına bir dur, kimseye ihtiyacın olmadan da mutlu olabileceğini göster. sonrasında o mutluluktan pay almak isteyen birileri illa ki olacaktır, göreceksin. çünkü o kadar mutsuz ki insanlar, birbirlerine ne kadar mutlu olduklarını göstermek için kıçlarını yırtıyorlar.
  • 83
    (bkz: #27422282)
    savcılığa şikayet edilecek kadar bir insanı rahatsız etmişse bence önce bir durup düşünsün ben ne yaptım diye. sonra şikayet eden insanı tamamen hayatindan çıkartmanin yollarini bulsun. kendi bulamiyorsa psikolojik yardim alsin. bugünden itibaren aklini, vaktini ve enerjisini yoğunlastiracak farkli meşkaleler bulsun. tekrar ediyorum. ilk önce "ben neden ve nasil oldu da savcılığa sevk ediliyorum" sorusunu sorup değmeyecek işler ve insanlarla enerji ve vakit kaybetmesin.
    bir insan sana "istemiyorum-ilgilenmiyorum" dediyse hala kapısına gitmek, alakasiz bir hediye almak falan bana son derece itici gelen hareketler. başıma bir defa geldi o şahsı nasıl başımdan savacagımı bilemedim. karşi tarafla da empati kurabiliyorum şu anda. sözlükte yazan ve yaşı muhtemelen senin iki misli olan bir abinden sana tavsiye: sakın ama sakın o insanla bir daha yolunu kesiştirme. rastgelirsen bile yolunu değiştir. ileriki ilişkilerinde de ayni hatalari bir daha tekrarlama. karşı cinsle aramiza biraz mesafe koymadigimizda işler içinden çıkılmaz hallere gelebiliyor.

    bol şans ve dikkat dilediğim yazardir. kolayliklar kendisine.
App Store'dan indirin Google Play'den alın