• 1
    yıllardır süregelen, bir nevi hastalık da denebilecek kötü alışkanlığıdır.

    son 15 senede tempolu futbol oynadığımız çok az zaman vardır. belki birkaç sezon sayılabilir. mesela 2012-2013 sezonu, melo-selçuk orta sahası, elmander'in deli gibi hücum pres yaptığı sezon. bunun haricinde belirli periyotlar haricinde, son 15 yılın büyük bölümünde temposuz futbol oynayan bir galatasaray futbol takımı izledik ve bu ne yazık ki alışkanlık haline geldi.

    bunun sebeplerine baktığımızda,

    1. tempolu futbol oynama alışkanlığının olmaması, oyun kültüründe tempolu oynama kültürü olmaması. bir diğer deyişle temposuzluğun bir kültür olarak benimsenmesi. (kendi kendini besleyen bir paradoks gibi). bu durumdan futbol oyun kültürü olarak bahsetmemin en önemli nedenlerinden biri, temposuz ve kötü oynayıp da kazandığımız maçlardan sonra, taraftarın bu olumsuz durumun üzerinde durmaması, bu olumsuz duruma tepki vermemesidir. yani taraftar da kabullenmiş bu durumu. diğer yandan, son 15 yılda bir sürü yönetim değişikliği oldu ancak hiçbir yönetim, bu durumu değiştirecek bir aksiyon almadı, getirilen teknik direktörlere tempolu futbol oynama şartı dikte edilmedi veya tempolu oyun oynayacak transferler yapılmadı. genel olarak baktığımızda yönetimler de bu durumu pek umursamamış görünüyor. mesela aynı olay bayern münih'te yalnızca 1 sezon bile olsa ortalık ayağa kalkar. taraftar tepki gösterir, kulüp yönetimi olaya el koyar, teknik direktörünü gönderir, yeni teknik direktör getirir, tempolu futbolu şart koşar ve buna uygun transferler yaparak sorunu çözer. çünkü onların futbol kültüründe tempolu futbol olmazsa olmazdır. ama bizim futbol kültürümüzde kimsenin umrunda değil. işte bu sebepten dolayı temposuzluk bir kültür haline gelmiş durumda ne yazık ki.

    2. teknik direktörlerin tempolu futbolu birincil derecede önemsememeleri. bizim futbol dünyamızda ne yazık ki, teknik direktörler kendi koltuklarını daha fazla önemsediklerinden dolayı "kazanan takım bozulmaz", "kazandıysak doğruları yapmışızdır", "kazandıysak haklıyız" gibi söylemler futbol kültürümüzde yer etti. son 15 yılda bunu çok kez gördük. tamam, kötü oynadığımız bir maçı galip bitirmek önemlidir, büyük takımların olmazsa olmazıdır bu ama bu yanılgı bir alışkanlık haline gelmemeliydi. ilaveten, teknik direktörler bu durumu değiştirmek için gerekli hamleleri yapmadılar. oyuncu gelişimlerine destek olmadılar veya oyuncularını geliştiremediler. transfer dönemlerinde doğru oyuncuları transfer etmediler. belki de kendileri bile yetersizdi. en kariyerli teknik direktörlerimizden biri olan mancini bile ontivero gibi transferler yaptırdır. terim'in aldığı sayısız hatalı oyuncular da bu guruba dahil. son 15 yılda benim aklıma gelen tek gerçekten tempolu oynanan 2012-2013 sezonundaki takımı yaratan da terim bu arada.

    3. yönetimlerin futboldan anlamaması. yöneticiler arasında futbola dair vizyon sahibi kişilerin bulunmaması. menajerlerin tavsiyesi ile transfer yapılması. kadro mühendisliğinin teknik direktör ile birlikte yapılmaması veya hiç yapılmaması. tempolu futbol oynamak için ihtiyaç duyulan tipte transferlerin yapılmaması. taraftarın gözünü boyamak için yapılan, yaşı geçmiş, işi bitmiş, fiziken bitik eskiden yıldız olan futbolcuların transfer edilip, taraftarın gözünü boyayıp, "alın işte en iyisini transfer ettik" deyip, kendi sorumluluklarından sıyrılması. (bkz: sergi oliveira) transferi. iyi veya kötü oyuncu olduğundan bahsetmiyorum. kesinlikle temposuz bir oyuncu. fiziken galatasaray'ın ihtiyacının çok gerisinde bir oyuncu. kim yaptı bu transferi? cenk ergün! hangi kadro mühendisliğine göre yapıldı bu transfer? sergio oliveira transferi tempolu futbol oynamak isteyen bir takımın yapacağı bir transfer midir? bunu sadece örnek olarak verdim.

    4. futbolcular & futbol takımı.
    tempolu bir oyunda sahadaki kaleci tüm oyuncuların fit olması, yeterli hıza, fiziki güce ve dayanıklılığa ihtiyacı vardır. son 15 yılda birçok sezonda bu durumdan hep yoksun kaldık. defalarca sahada göbekli futbolcular gördük. sezon öncesi kamplarda yeterince hazırlanmamış oyuncular izledik. yeterince ve kaliteli antrenman eksikliğinden dolayı sakatlanan oyuncuları gördük. biraz tempolu oyun oynayınca, oyuncular sakatlanır endişesiyle, tempoyu düşüren takımlar izledik.

    bazı dönemlerde galatasaray futbol takımlarında zaman zaman ismini duyduğumuz kondisyon antrenörleri oldu, scott piri, alberto bartali vs. bu isimlerin kısmen olumlu etkilediği oldu. bir de tudor döneminde kondisyon bakımından çok iyi hazırlanmış bir takım gördük. bunlar haricinde son 15 senede çok defa fiziki hazırlıkların yeterli yapılmaması nedeniyle, temposuz takımlar izledik. oyuncuları fiziki, teknik ve taktik bakımdan geliştiren antrenmanlar yerine, ayak tenisi oynanarak geçiştirilen antrenmanları çok defa gördük, duyduk ne yazık ki. alın size temposuz futbolun bir nedeni daha.

    bunun haricinde, bir de futbolcuların teknik becerileri var ki, tempolu futbol için çok önemli. nedir bu özellikler? bu özelliklerin başında top kontrolü geliyor. eğer top kontrolü, top tekniği bakımından yeterli özelliklere sahip olmayan, top kontrolü ve top tekniği düşük oyunculardan kurulu bir kadronuz var ise, asla tempolu futbol oynayamazsınız. hızlı oyunda, atılan paslar isabet bulmaz, isabetli pas atılsa bile, pası alan oyuncular topu kontrol edemez, dönen toplar kalenize tehlike olarak döner. böyle olunca da tempolu futboldan vaz geçilir. işte biz son 15 yılda, bu durumun örneklerini çok defa gördük. temposuz futbolun kültür haline gelmesinde en önemli nedenlerden biri de budur.

    gelelim bugüne.

    2022-2023 sezonuna galatasaray, bir önceki sezonun hezimetini silmek için çeşitli transferler yaparak başladı. bunların bir kısmı doğru transferler. galatasaray'ın mevcut takımı neden tempolu oynayamıyor sorusunu sorup, yukarıda bahsedilen kriterler doğrultusunda cevaplamaya çalışırsak, şunu görebiliriz.

    1. takım, fiziki olarak çok kötü hazırlanmasa da, yeteri kadar da iyi hazırlanmamış. ayak tenisi oynanan sezonlara göre nispeten iyi olduğu söylenebilir. sezon başı diye kimse bahane üretmemeli. hazırlıklar sezonun ilk maçı dahil takım hazır olsun diye yapılır. birkaç maç sonra, sezon başı hazırlık kampının ne derece iyi geçtiği konusuna dair, daha net, daha doğru yorumlar yapabiliriz. ancak, yine de takım daha hazır olmalıydı. şimdilik görüntü, ayak tenisi oynanan zamanlara göre daha iyi hazırlanmış, ancak tudor'un hazırldağı dönemki kadar da iyi değil. (tudor iyiydi demiyorum!)

    2. transferler & futbolcular.
    mevcut galatasaray ilk 11'inde takımı yavaşlatan 3 tane çok bariz oyuncu var. sergio oliveira, emre akbaba, haris seferovic. bu 3 oyuncuyu, tempolu oynayabilecek 3 başka oyuncu ile değiştirirsek, gerçekten ne kadar hızlı oynadığımıza birçok galatasaray taraftarının şaşıracağına eminim. en azından bugünki mevcut oyuna göre oldukça hızlanmış oluruz.

    ancak, yukarıda açıkladığım gibi, oyuncuların top tekniği ve top kontrolü de dikkate alınırsa, daha fazla oyuncuyu değiştirmek zorunda kalırız. bu isimler sacha boey, patrick van aanholt.

    burada leo dubois, sakatlığını atlatıp, sağ beke yerleştiğinde bu sorun çözülecektir, ancak sol beke mutlaka transfer yapmalıyız. transferi de tempolu oyuna göre yapmalıyız, yani top tekniği, ve top kontrolü üst düzeyde, hızlı, dayanıklılığı yüksek, tempolu ileri-geri çalışabilecek bir sol bek transfer etmeliyiz.

    orta sahada merkez ikiliyi midtsjö-torreira ikilisi ile kurarsak şimdilik bu sorun ortadan kalkmış gibi görünüyor.

    emre akbaba'nın yerine transfer şart.

    haris seferovic'in yerine, skorer, güçlü, hızlı, dinamik, top kontrolü üst düzeyde bir santrafor transfer etmemiz şart.

    avrupa kupalarında türk takımlarının zorlanmasının temel sebebi de yine aynı.

    neden tempolu oynayamadığımızı umarım net izah edebilmişimdir.
    tempolu oynarsak, türkiye'de yenemeyeceğimiz takım yok.
    umarım, neden tempolu futbol oynamamız gerektiğini de izah edebilmişimdir.

    ve yine umarım, hayal ettiğimiz, tempolu, dinamik, hızlı hücum eden takımı izlememiz yıllar sürmez.
App Store'dan indirin Google Play'den alın