son zamanlarda okuduğum en iyi galatasaray analizi;
'' beşiktaş - galatasaray derbisiyle ilgili gördüğüm en doğru, en akıllıca yorumu; maçta her şeyini veren bafetimbi gomis yaptı. genelde futbolcular maç sonu röportajlarında mantıklı hiçbir şey söylemezler. zaten tansiyonları hala yüksektir ve ezbere hiçbir manası olmayan açıklamalar yaparlar ancak gomis kadar olgun ve zeki bir adamsanız türk basınının maçla ilgili yapamayacağı veya yapmayacağı(!) yorumu siz o yorgun, bitkin halinizle bile yapabiliyorsunuz. gomis maç sonu "bugün biraz yazık oldu. beşiktaş burada iyi bir takım. ilk golde kişisel bir hata yaptık, bu da onlara güven verdi. bazı açıklar verdik ve sonuç 3-0 oldu. biraz genç ve yeni bir takımız. otomatiklik eksiğimiz var. beşiktaş ise 3-4 senelik bir takım; olgunluk ve otomatikliğe erişmiş bir takım. sezon başından beri iyi şeyler yaptık. daha iyilerini yapmak için daha çok çalışacağız." evet maçın özeti gomis'in söylediği kadar kısa. 'biz genç bir takımız' derken takımın yaş ortalamasından bahsetmiyor. oyuncular tecrübeli olabilir ama takım daha üç aylık ve yeni emekliyor.
türk basınının geneli, olaya bu açıdan bakabilecek zihinsel olgunlukta değil. olaya bu açıdan bakmasını bilenler de bu yorumu yapmıyor çünkü 'gerçek' ve 'doğru' bu toplumda satın alınmıyor, değer görmüyor. bu kadar net ve basit bir doğru yerine bol bol yangın yapar, ajitasyon üretirseniz, soyut kavramlarla konuşur 'sen galatasaray'sın böyle oynayamazsın' gibi içi bomboş şeyler söylerseniz daha değerli oluyorsunuz. söylemeniz gereken "sen galatasaray'sın böyle oynayamazsın" değil. söylemeniz gereken "sen galatasaray'san, 4 yılda 6 kez hoca değiştiremezsin. değiştirirsen, her defasında sil baştan yaparsan. her seferinde sil baştan yaparsan yol alamazsın ve yol almış bir takım geldiğinde seni böyle ezer..." bu somut. galatasaray'ın armasıymış, formasıymış, adıymış soyut. söylenmesi gereken bu. bugünün mağlubiyeti bugün alınmadı. 4 yıldır alınıyor. ağustos ayında kurulan bu takımın 3 ayda bundan daha fazla gidebileceği bir yol yok. dünyanın en iyi hocasını da getirsen, takım oyununun kalitesinin bundan çok daha iyi olma şansı yok. dünyanın en iyi hocası iyi oynamasa da puanlar almasını bilebilir, bu maçtan 0-0'la puan çıkarmasını falan bilebilir ama bu galatasaray'ın bu beşiktaş'a karşı oyununu kabullendirme ihtimali, daha iyi futbol oynama şansı yok. 3 aylık yeni doğmuş tayı, dünyanın en iyi jokeyi de gelse, 3 yıllık yarış atından hızlı koşturamaz. 3 yıllık yarış atı hiç jokeyi olmasa bile 3 aylık tayı geçer. bu maçın çok jokeylik tarafı o yüzden yok.
bu söylediklerimden "galatasaray'ın beşiktaş'tan puan alma şansı yoktu" anlamı çıkmıyor. beşiktaş - akhisarspor maçı gibi oyun 0-0'da bitebilirdi. bu söylediklerim "galatasaray'ın oyun olarak beşiktaş'a üstünlük kurma şansı yok." demek. porto'nun da yok, monaco'nun da, leipzig'in de, fenerbahçe'nin de... beşiktaş bu yıl bu takımlarla art arda 10 maç yapsa 6-7 tanesini kazanır. 1-2 maç berabere bitebilir, 1-2 maçı da kaybedebilir ama genelinde üstün olacaktır çünkü daha kaliteli, yol almış bir takım. monaco geçen sezon çok üst seviyeye çıktı yaz döneminde çok sayıda oyuncusunu satmak zorunda kaldı. mecburen başa döndüler ve beşiktaş'a diş geçiremediler. porto mali olarak sıkıntıya girdi. yeniden yapılanmak zorunda kaldılar, beşiktaş'a diş geçiremediler. rb leipzig yeni bir takım, bu seviyelere yeni çıktı, beşiktaş'a diş geçiremediler. yeri geldi berabere kalmayı başardı porto, monaco ama diş geçiremediler çünkü beşiktaş daha güçlü çünkü beşiktaş 4 yılda 6 teknik direktör değiştirerek güçlenemeyeceğini demirören kabusuyla öğrendi. onun yerine 6 yıldır yol aldı. şenol güneş dönemini baz alarak 3 yıllık takım diyorum ama aslında öncesi de var. adım adım gelişen 6 sezon var. şenol güneş öncesi 3 sezon bile hazırlıktı ve şenol güneş kendisine verilen mirası daha da geliştirerek 114 yıllık beşiktaş futbol takımı tarihinin en üst seviyesine çıktı. beşiktaş'ın 114 yıllık tarihinde bundan daha kaliteli, daha üst seviyeye çıktığı bir dönem yok. "efendim fatih terim'e de sıfırdan kadro kurulmuştu 2011-2012'de ilk sezonunda şampiyon yapmıştı." güzel de o dönem galatasaray'ın bütün rakipleri yeniden kuruldu. fenerbahçe - trabzonspor şikeden dolayı kadroda sil-baştan yapmak zorunda kaldı. beşiktaş da zaten batıktı o dönem. başakşehir de piyasada yoktu. şimdi tudor'un 4-6 yıl önde yol almış iki rakibi başakşehir ve beşiktaş var!
beşiktaş daha önce defalarca 'sil baştan' yaparak hiç yol alınamadığını acı tecrübelerle öğrendi. aynı anda quaresma, guti, simao, almeida, fernandes kim varsa transfer edildi ama sabretmeden hiçbir şey olmadı. çünkü gerçek futbol, fifa playstation oyunu gibi değil. 100 üzerinden 85-90 gücü olan adamları topladım hop gelir gelmez 90'lık oynatıyorum değil... herkes söylüyor. kulüp takımları, milli takımların çok daha üzerinde futbol oynuyor. milli takımlar kadro olarak kalitesiz mi? italya milli takım kadrosu napoli'den kalitesiz mi? değil ama napoli ile italya milli takımını 10 maç yaptırsanız 6-7 tanesini napoli kazanacak çünkü napoli aynı kadroyla 4 yılda 150 maç yaptı. bu sürede italya sürekli değişen kadrolarla 50 tane maç yapmadı. 150 maçın uyumu ve birlikteliği, daha kaliteli kadrosu da olsa uyumsuz bir takımı yener. bugün beşiktaş kadar uyumlu, beşiktaş kadar kompakt pres yapmak ve paslaşmak için, gomis'in dediği gibi bu seviyede 'otomatiklik' kazanmak için birlikte daha çok maç kaybetmeleri, daha çok hata yapmaları gerekir. beşiktaş bu hataları yaptı. sayısız derbi kaybetti şenol güneş'e gelene kadar. şimdi denecektir ki 5 yıl önceki beşiktaş'tan bir tane futbolcu bile kalmadı... hayır öyle değil! olcay şahan, beşiktaş'ın bu günlere gelmesinde bir misyona sahipti, binanın temelindeki önemli bir kolondu, görevini yaptı. yaptıkları orada duruyor. veli kavlak benzer bir misyona sahipti. görevini yaptı, yaptıkları takım üzerinde durmaya devam ediyor. beşiktaş 6 yılda hiç sil baştan yapmadı. "olmadı, baştan yapılanıyoruz" demedi. 6 yılda hiç sezon ortasında hoca değiştirmedi!
bugün galatasaray'daki leş yiyicilik yüzünden melo'dan bile takıma bir şey kalmadı çünkü melo'nın ayrılmasından sonra bile galatasaray sürüyle sil baştan yaptı. aynı pozisyonda bilal'i denedi, donk'a 2.5 verdi olmadı efendim de jong'a 2 yılda 5 milyon koydu olmadı şimdi fernando geldi. melo ile fernando arasında 2 yıl var ama arada 4 oyuncu değişmiş sanki melo 10 yıl öncenin takımında oynamış gibi çünkü galatasaray'ı yağmaladılar, iş bilmezlikleri ile galatasaray'ın içini boşalttılar. şimdi tudor'u kovacaklardır. söyleyecek bir şey yok. yerine gelen şampiyon da yapabilir ama 3 ayda beşiktaş'tan güçlü yapamaz. beşiktaş'a oyunu kabul ettiremez. efendim deniyor ki "derbi kazanmadan şampiyon olamazsın" 29 yaşındayım. benim bile hafızam bunun uydurma bir yargı olduğunu hatırlamaya yetiyor. galatasaray'ın bu derbiden daha çok ezildiği tek derbi 2006 yılında fenerbahçe derbisidir. gerets o derbiye sağ bekte uğur uçar, sol bekte ferhat öztorun ile iki tane gencecik çocukla çıkma hatasını yapmıştı ama en iyi kadrosunu da çıkarsa oyun olarak hükmetme şansı yoktu. zira o fenerbahçe de 2-3 yıldır oturmuş bir takımdı. kadro kalitesi çok daha yüksekti ancak bugünkü beşiktaş gibi üç kulvarda oynuyordu. şampiyonlar ligi'nde yıpranmıştı ve galatasaray da o sezon avrupa ligi'nde erkenden trömsö'ye elenip sadece lige odaklanma şansı yakalamıştı. sonuçta galatasaray, fenerbahçe'den daha güçsüz bir kadroya sahip olmasına rağmen 83 puanla şampiyon olmuştu. fenerbahçe ise denizlispor deplasmanında çakılmıştı. bu sezon da bunun bir benzeri yaşanabilir ama o sezon da fenerbahçe daha güçlüydü, bu sezon da beşiktaş daha güçlü. o sezon galatasaray iki fenerbahçe maçını da kaybetmesine rağmen şampiyon olmuştu.
1996'da yeni kurulan takım da benzer şeyler yaşamış. genç fatih terim de o sezon derbilerde kaybetmiş. fenerbahçe'ye yine sahasında 4-0, deplasmanda 3-2 kaybetmiş ama sezon sonu 82 puanla şampiyon olmuş. bu derbi maça, gerçekleri görmek istiyorsanız bu açıdan bakmak, tarihsel süreci görmek zorundasınız. yoksa ben de size bir sürü goygoy yazabilirim. "galatasaray armasını böyle aşağılayamazsın, defol tudor. galatasaray'ın büyüklüğü riekerink'e 3 beden fazla geldi defol. allah belanı versin prandelli. köylüsün hamzaoğlu, bilmem nesin mancini..." böyle ağız ishali olup, rezil bir köşe yazabilirim ama bu ifadeler gerçekleri anlatmaz. bunları zaten çapulcular yapıyor ve galatasaray'ı da son 4 yılda gençlerbirliği'ne dönüştürdüler. maçla ilgili yazacak pek bir şey yok ama yazayım...
tudor'un 4'lü savunmalı bir sistemle çıkmaması gerektiğini düşünüyordum. nedeni beşiktaş'ın zaten 4-2-3-1'i mükemmel oynayabilmesiydi. beşiktaş'ı kendi silahı ile vurmak imkansız gibiydi. 4-2-3-1'i rakibin 4'lü savunmasına karşı 100'lerce kez oynamış beşiktaş'ı 3'lü savunma ile şaşırtmak daha faydalı olabilirdi. fakat her yönden gelen saçma sapan "her şey iyi giderken neden üçlüye döndün, şu takımın kimyası ile oynama" tarzı eleştiriler tudor'un bu maça üçlü çıkma şansını yok etti. dün gündüz galatasaray olağanüstü kongresi vardı ve o kongrede 2. başkan cengiz özyalçın'a futbolarena muhabiri sordu. "derbide mağlubiyet veya beraberlik halinde tudor'u kovacak mısınız?" bu soruya ne cevap verir aklı başında bir yönetici? herhalde şu cevabı vermez. "bu teknik bir konu. maç sonu puan durumuna bakılır. yönetim kurulu olarak toplanıp bir karar veririz. yönetim kurulundan gönderilmesi yönünde bir karar çıkarsa... memnuniyetle" şimdi bakın o zaman puan durumunda, karar verin. hakkında böyle konuşulan birinin bu maça üçlü çıkma şansı var mı? üçlü çıkıp kaybetse bugün daha da ağır eleştirilir, kovulurdu. herkesin istediği gibi çıktı. taraftarın, yönetimin ve basının. herkesin istediği de beşiktaş'ın ekmeğine biraz daha bol bir yağ sürmüş oldu. neyse ki herkesin istediği gibi sol beke denayer yerine linnes'i koymadı. girdiği son 8 dakikada bile qauresma'ya ne kadar kolay geçildiğini gördük ki herhalde linnes oynasa ilk yarıda 3 olup, iş muslera'nın hatasına falan da kalmayacaktı.
4-2-3-1 değil 3'lü oynaması gerektiğini düşünüyordum ama 4-2-3-1 düzeninde çıkarabileceği en doğru 11'i çıkardığını gördük. yasin yerine oynayan feghouli de çok iyi bir ilk yarı oynadı ama 2. yarı kondisyonu düştü. ilk yarı galatasaray ne kadar oynayabilecekse o kadar oynadı ve tudor'un başlangıç planı çok fena değildi ama yine devam planında son derece kötüydü. daha önce de tudor'un başlangıç planlarının kötü olmadığına, maç içi hamlelerinde hep sınıfta kaldığına değinmiştim. başakşehir deplasmanına bakın. başakşehir ilk 15 dakika galatasaray yarı sahasına bile giremiyor ama bir duran topla öne geçiyor ve galatasaray dağılıyor. trabzonspor deplasmanı benzer. fenerbahçe maçı 3'lü ile iyi bir baskı kuruluyor bir serdar sakatlanınca tüm plan bozuluyor... geçen sezon trabzonspor deplasmanı da aynı. başlangıç fena değil ama bir golde hemen kırılan bir takım ve bunu çözemeyen bir tudor var. 2. yarı takım yönetimi son derece acizdi. 2. yarıda yaptığı oyuncu değişikliklerini ne amaçla yaptığını anlayamadım. beşiktaş'ın kurduğu baskı karşısında çaresiz kaldı ve yine akıl tutulması yaşandı. yani beşiktaş'ın kurduğu o baskının çözümü garry ile yasin'i değiştirmek olabilir mi yahu?
garry ile yasin birbirine çok benzer özellikleri olan, aynı şeyleri yapıp, aynı şeyleri yapamayan futbolcular. "beşiktaş sistemsel olarak ciddi üstünlük kurmuş. bunu nasıl bozabilirim?" sorusunun cevabı "garry yerine onun laciverti yasin'i alayım" düşüncesiyle çözülebilir mi? yetmedi aynı şeyi belhanda - selçuk değişikliğinde de yaptı. "beşiktaş çok baskı kurdu. 8 numaramı çıkarayım, 8 numara alayım..." sonunda da zaten şaka gibi son değişiklik denayer - linnes. sistemsel olarak eziliyorsun ama sistem değiştirmiyorsun. golden sonra hiç oyuncu değiştirmese 3'lüye dönse maicon - serdar - denayer / mariano - ndiaye - fernando - garry / belhanda - feghouli / gomis şeklinde 3-4-2-1'e dönse muhtemelen beşiktaş'ı daha çok bozar, yediği baskıyı kırma ihtimali daha çok artardı. bu kadar bariz bir baskı yerken, goller geliyorum diye bağırırken ciddi oyun içi değişikliklerle bir şeyleri değiştirmeye çalışmak gerek. bu kadar bariz üstünlük, küçük dokunuşlarla önlenebilir mi? tudor bu maçın 2. yarısı gibi çok maç oynattığı için gelecek yıl galatasaray'ı çalıştırmayabilir. bu kararı anlarım ama bugün yapılan değişimin 2 yıl önceki sonuçları vermesi daha muhtemel. 2015-2016 sezonunda zirve yarışındaki galatasaray'da hamzaoğlu kovulup denizli getirildiğinde herkes "oo ne güzel, tecrübeli, kurt hoca" diyordu. ne oldu sonra? çorba.
söyleyeceklerim bu kadar, genelin düşüncesinin tamamen zıttı düşündüğümü biliyorum. bugün "tudor kovulmalıdır" başlıklı yazılarla yine, yeni, yeniden cadı avı başlatılacağını da biliyorum. basında kabul görmek için böyle yangıncı olmak, nabza göre yazmak gerektiğini de biliyorum ama hiçbir zaman "milyonlarca sinek yanılıyor olamaz, öyleyse dışkı yemeliyim" diyen biri olmadım. bugün öfkeyle kalkmanın, yarın zararla oturma ihtmalini daha çok barındırabildiğini en çok da bu beşiktaş'a bakıp görüyorum. son 6 yılın beşiktaş'ına ve son 4 yılın galatasaray'ına bakınca bundan daha net görülen bir tablo yok zaten!
bilic - tudor benzerliği
yazıya küçük bir ek yapmak istedim. son dönemde bilic ile tudor benzetiliyor. gayet makul bir benzerlik olduğunu düşünüyorum. iki teknik adam da kırılma maçlarını almada başarısız. iki teknik adam da çalışkan, disiplinli ve fiziksel olarak iyi takım yaratabiliyorlar.
slaven bilic, şenol güneş'le kıyaslanamayacak seviyede bir teknik adam. güneş, bilic'in çok daha üzerinde meziyetlere sahip. bilic ile beşiktaş 2 sezonda oynadığı 8 derbinin 6'sını kaybetti, 2'sinde berabere kaldı ama 2 sezonu tamamladılar. beşiktaş yönetimi ve taraftarı bu kazanılamayan 8 derbi sonrası galatasaray taraftarı ve yönetiminden az mı üzüldü? neden hemen kovmadılar?
bilic'in şenol güneş'e göre çok daha düşük seviye bir teknik direktör olması, beşiktaş'a hiçbir şey kazandıramayacağı anlamına gelmez. beşiktaş'a savaşmayı seven, çalışkan, disiplinli ve formda bir yerli havuzu bıraktı bilic. belki hep kaybetti ama bilic'ten önce senelerdir hiç yarışamayan beşiktaş'ın hep yarışmasını sağladı. arsenal ile liverpool ile gurur duyulacak maçlar oynanmasını sağladı. avrupa'da bu kadar yıpranmasa ligde daha başarılı da olabilirdi ama şenol güneş seviyesine çıkamazdı. çıkamasa da şenol güneş'e bir miras bıraktı. hayatında insanlığın kültürel gelişimi ile ilgili bir şeyler okuyan, kültür akışı ile ilgili bir şeyler duyan ve yangıncı, çapulcu olmayan, zekasını sürekli anlık kararlar verecek kadar az kullanmayan herkes bu beşiktaş'ı ve tersi örnekteki galatasaray'ı görebilir. insanoğlu, hayvanlarla arasında büyük bir zeka farkı olduğunu sanar ama dna sadece %1-2 oranında farklıdır. insanlığın, hayvanların bu kadar önünde olması zekadan ziyade kültür aktarımı sayesinde. ilk insanlar zeka olarak belki bizden çok geride değildi ama hayvanlardan pek farklı yaşayamıyorlardı ama ateşi kullanmayı miras bırakabildiler, toprağı kullanmayı miras bırakabildiler, basit silah yapmayı miras bırakabildiler ve miraslar gelişti, büyüdü, büyüdü hayal edemeyeceğimiz bugüne kadar geldik. yangıncılıkla, bizden önceki insanların yaptıklarını yakarak değil, onların adımlarını izleyerek geliştik. hayvanlarla insanlar arasındaki devasa fark sadece budur. %1 kadar küçük ama milyonlarca yıl kadar büyük. milyonlarca yıl damlaya damlaya bu devasa farkı oluşturduk. hayvanlar bizden sadece %1 eksik ama miras bırakamaz, insanlar %1 fazla ama miras bırakabilir. işte galatasaray, insanoğlunun bu doğal gelişim sürecini reddedecek kadar akılsız davranıyor.
bilic, galatasaray teknik direktörleri gibi zamansız kovulsaydı geriye hiçbir miras bırakamazdı. devrede gelen kendi oyuncularını aldırır, bilic'inkileri gönderir. onun yerine gelen yine aynı işlemi yapar. beşiktaş, bilic'le derbileri kazanamayıp kahrolurken ama aklıselim davranıp sabrederken, galatasaray ne yapmış bakalım mı? prandelli dzemaili'yi getirmiş kendi düzenini kurmaya çalışmış, bir başakşehir şoku kovulmuş. hamzaoğlu gelmiş. o da bilal'i getirip kendi bildiği yolu çizmiş, dzemaili'yi göndermiş bir rize mağlubiyeti kovulmuş hop yerine mustafa denizli... o da bilal'i istememiş kendi bildiğini getirmiş 2.5 milyon euro + maaş donk'u getirmiş bilal sürgüne sil baştan... olmamış riekerink gelmiş. donk'u sürgüne, kendi bildiği adam amerika'da emekliliğini oynayan de jong'u getirmiş 5 milyon euro maaş... sonra o da olmamış tudor. de jong kadro dışı fernando... (neyse ki tudor kendi bildiği yerine scout ekibine güvendi. cenk ergün'ün başarısı olabilir bu ilerleyen yıllarda göreceğiz 3-5 ayda anlaşılacak bir şey değil. 3-4 transfer dönemi sonrası anlaşılabilir)
bakın dzemaili, bilal, donk, de jong... galatasaray sabretmedi kovdu. maaş + bonservis en az 15 milyon euro çöpe atıldı. sadece bir mevkiden örnek verdim. bir de diğer mevkiler var! toplam zararı hayal edin. bu çok uzun gibi gelen süreç bilic'in 2 yılı kadar! beşiktaş, sabretti 114 yıllık tarihinin en yüksek binasını inşaa etti. daha aybaba döneminden beri 6 senedir sürüyor inşaat. boş bir iş değil bu. şüphesiz paraları olsa, batmasalar bu kadar doğru yönetilmezlerdi. şüphesiz bir derbi maçında ağlar bilic'i, aybaba'yı gönderir, ahmet'e, mehmet'e gider onlar da çorba yaparlardı ama fırsatı doğru değerlendirdiler. bilic ile tudor neden benziyor? ben hamza hamzaoğlu döneminden beri ilk kez bir galatasaray maçı öncesi heyecanlandım çünkü tudor, 2 yıldır yarışamayan takımı yarışa soktu ve bu takımla yarıştan çekilmek zorunda kaldığını değil, kazandığını veya kaybettiğini görmek istiyorum. evet galatasaray gerekirse yarışı kaybetsin, beşiktaş gibi kaybetsin. kaybetmek de geliştirecektir, acı geliştirir. ben hayatımda athletic bilbao maçı kadar hiçbir maça üzülmedim ama o acı bizi bir sene sonra uefa şampiyonu yaptı. acıya sabır geliştirir ama çapulculukla gelişemezsin. o gitsin, bu gelsin, o çöp, bu köylü, bu prandelli'nin allah belasını versin çapulculuğuyla hep olduğun yerdesin.''
http://ivansshatov.blogspot.com.tr/...galatasaray.html?m=1