26
1990’lı yılların sıcak yaz günlerinde haftada en az 3 4 gün oynadığım, iki taş, bir top, bir grup da kafadar dostla tüm zamanların en zevkli sporu haline gelen oyundur. mahallenin kedileri seyirci, esnafı scout olur, sokağın güzel kızları ufukta belirince sahadaki vasatlar sürüsünden bir anda zidane’lar, ronaldinho’lar peydahlanırdı.
“atan alır spor”, “direk üstü”, “adamın gol diyor”, “duvardan sektirme”, “pis burun”, “oradan golün var” gibi unutulmaz terimleri literatüre katmıştır. ben en iyi asfalt zeminde oynardım nedense. genelde sağ ileride konumlanır, rakip kaleye çapraz koşularla dalar çok gol atardım. tolga adında, bizim karşı marketin sahibinin oğluyla sahada iyi anlaşırdım. sıkı orta saha oynar, pis ara pas atardı koşacağım noktalara. kardeşim ise takımın değişmez kalecisiydi. apartman görevlimizin oğlu izzet kısa boylu ama fizikliydi. defans kendisinden sorulurdu.
küçük yaşta görev dağılımı, takımdaşlık, sorumluluk almak, yardımlaşmak gibi bir çok doneyi kendi iç güdülerinizle öğrendiğiniz bir yerdi sokak. öyle anne baba eliyle götürülüp spor salonunda bir saat geçirtilerek olacak bir şey değildi bunlar.
boş ve düzgün bir sokak veya arsa bulmak, cep telefonu olmayan ortamda rakip bulup saatleri denkleştirmek, maç sırasında takım arkadaşlarını kollamak, boş kavgaya mahal vermemek, kavga çıkarsa da iki kere düşünmemek…
dediğim gibi iki taş, bir top, bir avuç da sıkı dostla dünyadan soyutlanmanın en güzel yoluydu 90’larda.
“atan alır spor”, “direk üstü”, “adamın gol diyor”, “duvardan sektirme”, “pis burun”, “oradan golün var” gibi unutulmaz terimleri literatüre katmıştır. ben en iyi asfalt zeminde oynardım nedense. genelde sağ ileride konumlanır, rakip kaleye çapraz koşularla dalar çok gol atardım. tolga adında, bizim karşı marketin sahibinin oğluyla sahada iyi anlaşırdım. sıkı orta saha oynar, pis ara pas atardı koşacağım noktalara. kardeşim ise takımın değişmez kalecisiydi. apartman görevlimizin oğlu izzet kısa boylu ama fizikliydi. defans kendisinden sorulurdu.
küçük yaşta görev dağılımı, takımdaşlık, sorumluluk almak, yardımlaşmak gibi bir çok doneyi kendi iç güdülerinizle öğrendiğiniz bir yerdi sokak. öyle anne baba eliyle götürülüp spor salonunda bir saat geçirtilerek olacak bir şey değildi bunlar.
boş ve düzgün bir sokak veya arsa bulmak, cep telefonu olmayan ortamda rakip bulup saatleri denkleştirmek, maç sırasında takım arkadaşlarını kollamak, boş kavgaya mahal vermemek, kavga çıkarsa da iki kere düşünmemek…
dediğim gibi iki taş, bir top, bir avuç da sıkı dostla dünyadan soyutlanmanın en güzel yoluydu 90’larda.