3727
ikiye ayrılır, iki grup da takımına yürekten bağlıdır ve sonuna kadar galatasaraylıdır.
birincisi, galatasaray lisesi ve/veya üniversitesinde okumuş, ülkenin en iyi okullarının havasını solumuş elit kesim çocukları veya ülkenin en parlak beyinleridir ki bunlar genelde efendilik, asalet gibi konulardan bahsederler. haklılar, galatasaray başka hiçbir takımın olmadığı kadar asildir, galatasaray taraftarı içinde de azımsanmayacak düzeyde istedikleri tipte taraftar vardır.
bu taraftarlar 90 dakika bağırmazlar, deplasmana gitmezler, maçtan bazen 5 10 dakika erken çıkarlar ancak galatasaray ile ilgili her konuya ellerinden geldiğince destek olurlar. kulübün taraftar gelirlerinin büyük çoğunluğunu da bu grup sağlar. açıkçası ben böyle üst düzey bir gruba sahip olduğumuz için gurur duyuyorum.
diğer grubu ise orta - alt ekonomik düzey insanlar oluşturur. deplasmana giderler, yeri gelir maçı izlemeden 90 dakika boğazlarını parçalarcasına bağırırlar. koreografileri, besteleri bu grup ortaya koyar. maça gitmenin delilik olarak tabir edilebileceği aşırı soğuk veya fırtınamsı havalarda stadın yoluna en önden koyulurlar.
evet sinirlenince küfür ederler, nadiren de olsa kendilerini tutamayıp çevreye ufak hasarlar verirler ancak bazen bir simidi ikiye bölüp paylaşan, bazense aç kalmak pahasına galatasarayı'na koşan bu insanlara büyük saygı duyuyorum. iyi ki varlar.
her iki grup da aynı armaya ve renklere aşık. peki neden birbirlerine karşı sempati duymuyorlar, hatta bazı durumlarda neden birbirlerine düşman kesiliyorlar? ahmet bir şirketin ceo'su, mehmet ise part-time çalışıp ailesine yüklenmemek isteyen bir öğrenci olsun. bu iki insan neden birbirlerine uzaktan, garipseyen ifadeyle bakıyorlar? oysa hep juventus maçındaki* gibi olsak ne güzel olur değil mi?
artık yeter. lütfen karşınızda aynı armaya gönül vermiş insanlar olduğunu unutmayın ve onları da simidinizi paylaştığınız yahut maçtan önce biftek yediğiniz dostunuz gibi sevin.
birincisi, galatasaray lisesi ve/veya üniversitesinde okumuş, ülkenin en iyi okullarının havasını solumuş elit kesim çocukları veya ülkenin en parlak beyinleridir ki bunlar genelde efendilik, asalet gibi konulardan bahsederler. haklılar, galatasaray başka hiçbir takımın olmadığı kadar asildir, galatasaray taraftarı içinde de azımsanmayacak düzeyde istedikleri tipte taraftar vardır.
bu taraftarlar 90 dakika bağırmazlar, deplasmana gitmezler, maçtan bazen 5 10 dakika erken çıkarlar ancak galatasaray ile ilgili her konuya ellerinden geldiğince destek olurlar. kulübün taraftar gelirlerinin büyük çoğunluğunu da bu grup sağlar. açıkçası ben böyle üst düzey bir gruba sahip olduğumuz için gurur duyuyorum.
diğer grubu ise orta - alt ekonomik düzey insanlar oluşturur. deplasmana giderler, yeri gelir maçı izlemeden 90 dakika boğazlarını parçalarcasına bağırırlar. koreografileri, besteleri bu grup ortaya koyar. maça gitmenin delilik olarak tabir edilebileceği aşırı soğuk veya fırtınamsı havalarda stadın yoluna en önden koyulurlar.
evet sinirlenince küfür ederler, nadiren de olsa kendilerini tutamayıp çevreye ufak hasarlar verirler ancak bazen bir simidi ikiye bölüp paylaşan, bazense aç kalmak pahasına galatasarayı'na koşan bu insanlara büyük saygı duyuyorum. iyi ki varlar.
her iki grup da aynı armaya ve renklere aşık. peki neden birbirlerine karşı sempati duymuyorlar, hatta bazı durumlarda neden birbirlerine düşman kesiliyorlar? ahmet bir şirketin ceo'su, mehmet ise part-time çalışıp ailesine yüklenmemek isteyen bir öğrenci olsun. bu iki insan neden birbirlerine uzaktan, garipseyen ifadeyle bakıyorlar? oysa hep juventus maçındaki* gibi olsak ne güzel olur değil mi?
artık yeter. lütfen karşınızda aynı armaya gönül vermiş insanlar olduğunu unutmayın ve onları da simidinizi paylaştığınız yahut maçtan önce biftek yediğiniz dostunuz gibi sevin.