oha! işte bu benim. hatta bu biziz. biz derken, ben ve
tcetveli. biz her cumartesi bunu büyük bir şölen gibi yapardık. turnuva gibi. en sevdiğimiz şey; cumartesi saat 12.00'da başlayan şampiyonlar ligi özetleri
** ve çivili tahtada madeni parayla oynanan futboldu.
daha sonraları babam ve amcam bizi öyle eğlenerek gördüler ve bize şunu aldılar;
http://www.okuldonat.com/...pics/plst_futbol.jpg ama çivili tahta gibi sarmazdı. amcamın oğlu
* ile o tahtaya büyük mesai harcardık. onların evinin içinden çıkan bir merdivenden teraslarına çıkardık. annnesi biz tahtayı bitirmeye yakın hamur kızartırdı, tarihin en güzel yemeğidir; hamur - karpuz - peynir - zeytin.
maça yemekten sonra başlardık. 20'de biterdi. kesmezdi bir 20'lik maç daha. çok kez hatırlarım sağ elimin tırnağını kemirdiğimi. tırnakla topu
* kontrol edemezdim. parmak ile kontrol etmek daha kolaydı.
haziran aylarında çınarcık'taki yazlığımıza giderdik. tcetveli'nin yazlığı 22 kilometre ötedeki yalova'daydı. genelde 1 haftadan fazla kalmazlardı. ben 3 ay avare gezerdim. en zevkli şey tcetveli'nin geleceği 1 haftaydı. ben 3-4 çeşit tahta bulur ve o gelene kadar bekletirdim. eğer beğenmezsem üstünü zımparalar sonra da, babama verirdim. o da atölyede üstüne selefon gibi bir madde kaplatır ve kayganlaştırırdı. bazen de bildiğin kıymıklı tahtalarda oynardık.
tcetveli gelmeye yakın, halihazırda bekletilen tahtalar hemen çıkartılırdı. her birisinde bir maç yapardık. sonra en güzel zemini seçerek o zeminde yapardık geri kalan maçların hepsini. annemlerle plaja giderken yanımızda götürüp oynardık.
haftasonları babalarımız istanbul'dan haftasonu için yazlığa gelirken annemler akşamüstü bir telaş yemekleri hazırlamaya başları yengemle, biz hala bahçede oyundaydık.
plastik top kenarda dururdu;
http://www.as-top.com/images/classic240gr1.jpg mahsun beklerdi ama kimse onu tekmelemezdi. biz sadece çivili tahtadaydık. maç için demir parayı annemden her istediğimde, sorulan soru belliydi;
ne alacaksın? o hep canımın çikolata - şekerleme çektiğini zanneder, sadece oyun için istediğimi söyleyince koşulsuz, şartsız verirdi. bazen elinde çekiç ile tahtayı kontrol ederdi, eğer çiviler alttan çıkmışsa onları eğer ve bize batmasını engellerdi.
yatmamızı söylediklerinde tahtayı aramıza alarak odamıza çıkardık. her seferinde amcama yakalanır ve bir geceliğine tahtadan ayrılırdık. uyumadan önce edilen galibiyet yeminleri, kendi kendimize icat ettiğimiz kurallar, masada oynamanın zevksiz olduğu...
hey gidi çocukluk...
düşünüyorum da tam 17 sene geçmiş. yaşlanıyoruz galiba. o zamanlar tek hayalimiz o tahta ve amca oğlumun yazlığa gelmesiydi.
allah'ım bir küçük mucize, ne olur o günleri geri ver. tek sorumluluğumuzun yatağımızı toplamak olduğu günleri...