• 237
    tarihte bugün oynanmış sikindirik bir lig maçı kadar dahi kimselerin hatırlamayacağı efsanevi final maçı.

    ayhan şahenk'teki mahşeri kalabalık, dönemin önemli isimlerinden lokman beyin salon önündeki operasyonu, galatasaray efsanesi beyaz forna, saha kenarında takıma neredeyse taktik veren büyük kaptan bülent korkmaz, her baskette havalara uçan emre aşık, marina kress'in 86 kere çemberi turlayıp giren ve "aggregate" eşitleyen üçlüğü, pota arkasında her serbest atışta birbirine vurulan sarı kırmızı plastikler ve uzatmalarda artık işin rengi belli olunca yakılan meşaleden ufak maytaptan çok daha iri şeylerden çıkan kesif duman...

    bir de sezon başında kadın basket muhabbeti yapınca dalga geçen bir arkadaşın maç sonu attığı toplu kutlama mesajı...

    çok ama çok tatlı bir rüyaydı.
    üzerinden 12 sene geçti, hala gerçek sanıyoruz belki de kim bilir...

    gencecik ışıl alben, çikolata prensese augustus, fear factor tuğba palazoğlu, soğuk ülkenin sıcak insanı marina kress, güzelliğin sözlük anlamı esra şencebe, her sezonki klasik kadro şişirime sevdasının o sezonki ayağı şaziye, 2 hafta sonra ribaund pozisyonunda ışıl'ın bağlarını koparışını en yakından izleyecek yasemin horasan, bir gün oyuna girer diye her gün beklediğimiz beril-yasemen ikilisi ve galatasaray'da bir avrupa kupası kaldırdığına kimselerin inanmadığı o sezonki üçüncü coach olan okan çevik...

    gün geçtikçe galatasaray basketbolu için böyle hikayeler uzaklaşmaya devam ediyor. dedim ya tatlı bir rüyaydı, biz gerçek sanıyoruz...

    üzerinden bir sene daha geçmiş, kutlu olsun...
  • 24
    9 nisan günü galatasaray camiası gündeminin baş maddesi olması gereken mücadeledir. konsantrasyon diyoruz, o kupayı ışıl'ın elinde havada görmek istiyoruz bugün. maç bitince sessizce uzaklaşmak değil, kupa töreni izlemek istiyoruz ayhan şahenk'te bugün. yüzlerce sarı kırmızı yürek bu umutla salonu dolduracak bugün. unutulmaması gereken ise kupa bizim olmasa da bu kızlarımızın "final oynama" başarısıdır, ne kadar övünsek az onlarla. bizler inandık siz de inanın, bizim için o kupayı alın!
  • 204
    tarih; 17 mayıs 2000
    yer ; bizim evin salonu
    popescu topun başındadır, topa yaklaşır, zaten tanrı da bizim almamızı istemektedir (rabbime sordum gol olur dedi) ve gol oldu… bizim salon da göz yaşlarından göl oldu.
    tarih; 9 nisan 2009
    yer; yine bizim evin salonu ama başka koltuk (çoğu zaman ayakta)
    aynı arma aynı ruh bu defa parkede tarih yazdı; türk olmayan takımları yenmek şiarı yine gerçek oldu ve gözyaşları yine sel oldu. spor kültüründen zerre nasibini almayan bu coğrafya’ya öyle güzel bir armağan daha oldu ki; korkunç bir şey sözlük; tarifi mümkün değil.
  • 223
    çok değil 4 sene önce soyunma odasında yerlere yatıp hüngür hüngür ağlayan basketolcularıyla gündemde olan takımın avrupa kupasını kucakladığı maç. üzerinden 7 sene geçmiş. tarihin en güzel kupasız sezonu 2007-2008'de yarı final maçından sonra takımı havaalanında karşılayanları, o dönem açık yayında olan gstv'de kameranın bile takip etmediği maçları pür dikkat izleyenleri, 10 kişi kalsa da terketmeyeceğiz diyenleri, daha da geriye gidersek yazının başında bahsi geçen hüngür hüngür ağlayan takım bölgesel ligdeyken vazgeçmeyenleri huzura erdirmiştir. buna futbol takımının o sezon elde kalan tek hayali saraçoğlu'nda uefa kupası fantazisinin de yaklaşık 20 gün önce gümlemesi eklenince camia(!) tarafından epey bir sahiplenilmişti o kupa. hatta gezmediği stüdyo, girmediği talk show kalmamış; dünyanın en güzel basketbolcusu esra şencebe kaderin bir cilvesi olarak sargılı burnuyla arz-ı endam edebilmişti.

    o değil de augustus ne topçuydu be. çare drogba ekolünü yıllar önce sokmuştu literatüre, final yolunda ben deyim 35 siz deyin 40 sayılık dehşet bir performansı vardı; artık hangi maç olduğu da ödüllü tarih sorusu olsun...

    (bkz: tarihte bugün)
  • 26
    annemin durduk yere sarfettiği "bu akşam spagetti pişireceğim" lafıyla ilginç bir boyuta taşınan maç. sabahtan, hatta dün akşamdan beri içimde bir yerlerde kocaman bir yumru şeklinde vücut bulmaktadır. kah sebepsiz bir terleme, kah manasız bir mide bulantısı formatında hissettiriyor kendisini. uzunca bir süredir hissettiklerimi doğru düzgün cümleler haline getirebilmek için çabalıyorum ama tam bir tarifi yok sanırım. sezon boyunca beklediğim; sezon başındaki fenerbahçe maçından, geçen sezonki final eşleşmesinden, hatta beretta famila maçından beri hayalini kurduğum 40 dakikadır. şimdi istanbulda olmak, akşam o salondaki binlerin arasında bulunmak vardı diye iç geçiriyorum birkaç gündür. sınavdı, vizeydi, devamsızlıktı, anneydi derken olmadı, olamadı...
    esra şencebe çok güzel söylemiş, "bir sezonun emeklerinin karşılığını alma zamanı" diye. yaz aylarından beri yaptıkları tonla antrenmanın, oynanan yüzlerce dakikanın, atılan onlarca sayının; biraz bencillik yapıp taraftarları da katarsam bir istatistik ekranına kilitlenerek geçen maçların, sözlüğe girilen entrylerin, "nasıl olacak abi"lerle geçen bekleyişlerin, herşeye rağmen salona gidip patlatılan gırtlakların karşılığının fazlasıyla alınabileceği bir maçtır.
    12 sayı fark ilk anda büyük bir fark gibi görünüyor belki ama ilk maçta o farkın nasıl geldiği, eurocup'ta daha önce oynadığımız eşleşmeler hatırlandığında çok da umutsuz olacak bir durum yok gibi görünüyor. hani "garanti atarız 20 sayı fark, kutlamalara başlayın" diyecek halim yok elbette ama takımımızın daha önce oynadığı maçlar, aldığı sonuçlar bu umuda sahip olma hakkını fazlasıyla veriyor bizlere diye düşünüyorum. yine de bilmiyorum, bilemiyorum...
    ama bildiğim, emin olduğum tek konu da sinir bozucu şekilde olan "ilgisizlik"dir. bu ülkede bir basketbol takımının avrupa kupası finali oynayacak olması bile sporla ilgili yayın yapan yazılı/görsel yayın organlarının çoğunda yer bulamıyor, bulduklarında da 1-2 cümleden öteye geçemiyor ne yazık ki. galatasaray "spor kulübü" konulu sözlükte bile "emre bitti sıra arda da" konusu kadar ilgi çekemiyorsa bu maç, söylenecek birşey kalmıyor maalesef...
  • 226
    üzerinden gün itibarı ile 8 sene geçmiş olan, 4 yıl önce ağlaya ağlaya küme düşen takımın avrupa kupasını kaldırdığı efsanevi maç.

    yaklaşık bir ay önce patlayan kadıköy'de uefa kupası finali umutlarının acısını çıkarmak için tribünleri dolduran 5000 taraftarın eşliğinde 12 sayı dezavantajla başlamasına rağmen uzatmaya götürüp kazanmıştı takım. maça başlar başlamaz öne fırlamış, ancak fark hep 8-10 sayı bandında gidip durmuştu maç boyu. kaçıncı dakika olduğunu hatırlamıyorum, marina kress tam tepeden bir üçlük atmıştı. top çemberin üzerinde birçok kereler sekip basket olmuştu. o top çemberden girince fark ilk defa 12 sayının üzerine çıkmıştı. orada ekran karşısında ağlamaya başladım. kendime geldiğimde takım çoktan kupayı kaldırmış, güle oynaya tur atma kısmına geçilmişti. röportaj veren herkes zafer sarhoşluğuyla saçmalarken tuğba palazoğlu uzun ve önceden hazırlanmışcasına gayet "gaz" bir röportaj vermişti. daha gözlerimdeki yaşlar kurumadan kahkaha atmaya başlamıştım. hani önümde bir mikrofon olsa levent özçelik edasıyla "galatasaray 5 nöşatel samaks 0" falan diyecek kıvama gelmiştim. tabi o zafer havası kısa sürdü. ertesi gün vize vardı ve o yıllarda adetim olduğu üzere yine çalışmamıştım. çünkü o yıllarda "okulu bitirme ihtimali her gün biraz daha azalan" tonla hastadan biriydim....

    dengesiz ve kontrolsüz gücün sözlük anlamı tuğba, bir nesli kendine aşık eden güzeliğinin yanı sıra ritmini bulunca rakibi bayıltan üçlükleriyle esra, "kızların metin oktay'ı" olarak camianın gündemine bomba gibi düşen o dönemin genç yeteneği ışıl, zirve dönemleri geride kalmış yasemen horosan, bir gün oyuna girer diye hergün beklediğimiz beril, o dönem beril'in yancısı şimdilerin yengesi yasemen saylar, basketbol oynamayı öğrenene kadar geçecek uzun yıllar boyunca kahrını çekip sefasını süremeyeceğimiz genç bahar, belarus'un bağrından kopup sadece bir sezonda unutulmayanlar arasına giren marina, "öylesine" yapılmış transfer geleneğini o sezonki temsilcisi taj, ulu önder sophia young ve çikolata prenses augustus... o sezonun "kadroyu tamamlama" amaçlı transferleri; şaziye ve korel engin... korel engin'i hatırlayan kaç kişi var yerkürede sormak lazım... velhasıl güzel bir kadro ve unutulmaz bir başarıydı. mihriban oğuz'u bir kenara koyarsak o maçta saha kenarında görevli olan herkesin bugün hala daha devam ediyor olması ise belki de bambaşka bir yazı konusudur...

    (bkz: tarihte bugün)
  • 194
    45 dakika boyunca ne kızların, ne seyircinin bırakmadığı maç. tribünde ağladığımız, hopladığımız, birbirimizin omuzlarına yaslanıp atışlara bakamadığımız mücadele. sonunda o kupayı kızların elinde görmek, orda olmak. kelimeleri bulmak imkansız bu duyguları anlatacak, ses gitmiş, uyku yok ama şampiyon bir takımımız var. bu taraftar kurban olsun size!
    ne demiştik? (bkz: #47528)
App Store'dan indirin Google Play'den alın