maçın öncesi, içi, sonrası her şeyi kaos zaten. televizyonda ekrana gelen her insanın suratları beş karış, bir matem havası esiyordu arena'da. abdurrahim albayrak geldi ekrana bir an, adamı görünce fenalaşacak sandım, o derece bir surat ifadesi, gerginlik... fatih terim'e bakıyorsun onda da aynı şeyler, bilmiyorum ancak yolunda gitmeyen şeyler olduğu çok açık.
ve faydalanamadığımız oyunculardan da faydalanırız diye bizleri düşündüren fatih terim'in eldeki avuçtaki nadir oyunculardan belhanda, gomis, serdar aziz gibilerini de kaybetmesine mi yanalım, sene başından bu yana takımımızın ilk sayılacak vasfı dinamizmin temel taşı ndiaye'nin gitmesine mi yanalım, kendi evimizde üstelik yellow friday'in yarattığı müthiş sinerjinin ardından oynadığımız bir maçta ruhumuza sinen gerginlik ve huzursuzluk ortamına mı yanalım yoksa sahadaki affedersiniz ne idüğü belirsiz, riekerink dönemi futbolundan izler taşıyan yumuşak, dağınık, bol pozisyonlara sebebiyet veren futbola mı yanalım açıkçası bilemiyorum.
evet, geçen hafta oynadığımız çok çok kötü futbola ''eksikler vardı'' kılıfını rahatlıkla uydurabildik ancak bu haftaki çok çok çok kötü futbola şahsen bir bahane bulamıyorum. ha kadroya baktığımız vakit birçok oyuncu yine yoktu. gomis yoktu, belhanda yoktu, serdar aziz yoktu. ee oynatsaydı hoca da olsalardı... ligin muhtemel gol kralı gomis'i oynatmayacaksak, yine sene başından bu yana ligin en güven veren stoper ikilisi maicon- serdar'ı kullanmayacaksak, elimizde asist krallığına oynayan ve fark edilsin edilmesin takımın direncine ve yaratıcılığına inanılmaz katkıları olan belhanda'yı tercih etmeyeceksek zaten yapılan eleştirilere de en ufak şekilde itiraz edilmemelidir.
ha bu oyuncular olmaz, yine harika futbol oynarsın, o zaman eleştirenin alnını karışlayalım. ama babam senin sahadaki durumun korkunç, tudor zamanı ligin en dirençli, kondisyonu en iyi takımının oyuncuları sahada her an bayılabilirmiş gibi duruyor. hatlar arası mesafen 20 metre olmuş, takım boyun zaman zaman 80 metreye çıkmış, ligin dibine demir atan sol tarafını neredeyse hiç kullanamayan osmanlıspor takımına kendi sahanda oyun olarak mağlup olmuşsun, her iki kanadından da bozguna uğramışsın. yüzüne bakmadığın belhanda ve gomis'i kurtarıcı diye oyuna almışsın. vay anam vay! pardon ama eleştiri de alırsın.
neyse efendim, neyse diye diye de bir gün çatlayacağız ama hadi yine neyse.
3-5. dakikalarda maicon'un sağ çizgiye kadar indiği, soldan da aynı görevi latovlevici'nin üstlendiği bir oyun gördük. bu ikili sağdan soldan enlemesine ortalarla deyim yerindeyse osmanlıspor savunmasını çekiştirdi, dağıttı. bu yapılan doğru bir aksiyondu ve böylece de pozisyonlar bulduk arka arkaya ancak ne yazık ki 10. dakikadan sonra bu doğru oyun profilini sahada göremedik.
10. dakikada selçuk inan kendi yarı sahamızda topla buluştu. rakip hazırlıksız yakalanmıştı ve ileride de çok oyuncumuz vardı. selçuk'sa önce topu dört saniyede kontrol edip ardından sağına soluna döndü yavaşça. rakibin eksik yakalandığı bu kontratak şansında selçuk inan'ın topu arkadaşına aktarmasıysa en az 8-9 saniye sürdü. haliyle kontratak falan kalmadı. işte bu ve buna benzer birçok pozisyon yaşandı maçta. selçuk, ve hatta tolga belki izleyicilere fark ettirmeden onlarca atağımızı heba ettiler, heba etmelerinin yanında bilhassa da selçuk kaptırdığı toplarla kalemizde sürüyle pozisyona sebep oldu. sonra da ''ndiaye çok da abartılacak bir orta saha değil ya'', ''selçuk ve tolga ile de şampiyon oluruz, aşçı daha önemli ya'' diyoruz. vah benim taraftarıma vah!
11. dakikada galatasaray tarihinin en absürt olaylarından birine şahit olduk diyebiliriz. rakibin hücum ettiği esnada pozisyon devam ederken latovlevici sol arkasındaki, çizgide bomboş adamı unuttu. evet gerçekten de topu takip edeyim derken birkaç saniye önce yan yana olduğu oyuncuyu unuttu. devamında rakip, yayla gibi alanda duran o boş adama topu atınca lato ''hassktir lan doğru ya burada adam vardı'' bakışı atsa da kalemizde yüzde yüzlük bir pozisyonu vermiş olduk.
maçın 20. dakikası, topu kaptık daha doğrusu rakip kaptırdı. allah allah nidalarıyla hücuma çıkıyoruz. rakip sahanın sol köşe gönderinde yasin, sağ köşe gönderinin orada rodrigues, stoperler bizim ceza sahamızın civarında, diğer oyuncular karman çorman ve bir anda takım boyu korkunç seviyelere çıktı. hatlar arası bu kadar mesafeyi oyunumuzun kaldıramayacağı gibi, baskımızın verimliliğini de öldürmüş oluyoruz. daha sıkı, hatları yakın tutarak, tamam ip gibi dizilmesek bile bir az biraz düzen içerisinde sahaya yerleşmek hücum etmek, atağa çıkmak mecburiyetindeyiz. bakın mecburiyetindeyiz çünkü yukarıda saydıklarım asgari şeyler. bugün ligin dibindeki osmanlıspor'un takımımızın bu düzensizliği, kopukluğu neticesinde ne pozisyonlar bulduğuna hepimiz şahit olduk. yarın biraz daha kaliteli takımların bize fark atmayacağının garantisi var mı? elbette biz çok kaçırdık, atamadıklarımızı saymaya kalksak herhalde bir on gol falan olurdu, peki ya rakibin atamadıkları? çok uzağa gitmeyelim maçın seksen küsurunca dakikalarında skor 1-0 iken sağ tarafta serdar ile muslera ''karşı karşıya'' kaldı. evet karşı karşıya kaldı arkadaşlar. hani bahsi geçen pozisyonu da korner dönüşü, top yekun hücum ederken filan vermedik ha, on bir kişi kapanırken verdik. hani bilmiyorum durumun vahametini anlatabiliyor muyum.
biz ne kadar düzensiz kontatağa çıktıysak da osmanlıspor takımı bir o kadar, kendi seviyesine kıyasla çok daha düzenli ve planlı hücuma çıktı. şahsen sırf saydıklarım olmak üzere 5-6 tane dört beş saniyede tehlike oluşturdukları atak saydım. bizimse en hızlı hücumumuz on beş saniyeydi.
50. dakikada rakibin sol çizgiden yaptığı ortaya tüm savunmacılarımız sadece bakarak karşılık verdi. mariano'su, maicon'u, denayer'i, diğerleri. altı yedi oyuncumuzun arasındaki tek osmanlıspor oyuncusu topa vurmayı başardı ve mucizevi şekilde gol yemeden kurtulduk. bakın say say bitmiyor skandal pozisyonlar...
1) maçın öncesinde osmanlıspor'un sağ tarafı çok daha fazla sevdiğini ama deplasmanlarda rakibin kendilerini bozmasından dolayı sağdaki etkinliklerinin kaybolduğuna değinmiştim. bugün rakip takım sağ tarafı %42.8'lik oranla kullandı. yani neredeyse hücum aksiyonlarının yarısını bu taraftan gerçekleştirme fırsatını buldular. takımımızsa rakibin uzaydan görülebilen bu özelliği karşısında dersini hiç çalışmayarak onlara ''sağ tarafı mı seviyorsunuz, o halde buyrunuz'' deyip bir tek davul zurnayla eşlik etmediklerini bıraktıklar. anadolu takımlarının bile kilitleyebildiği takıma sayısız pozisyon verdiğimizle kaldık.
2) parselizasyon sorununu tekrar tekrar söylemeye gerek yok diye düşünüyorum. çok bariz bir sorunumuz var bu konuda ve esasında birçok küçük sorunun da nedeni bu. işin kötüsü, buna dikkat edildiğini bile sanmıyorum.
3) rakibin merkezi oyun anlayışı karşısında yapılması gereken belhanda, feghouli gibi hızlı yön değiştirebilen oyuncuları kullanıp, oyunu mümkün olduğunca çizgiye taşıyarak ve içe girip savunma arkalarına beklerimizi veya kanatlarımızı kaçırarak dengelerini bozmaktı. nitekim bunu her yaptığımızda rodrigues ve feghouli ile birçok pozisyon bulduk. maçın genelindeyse tamamiyle amaçsız şekilde, kafamıza nasıl eserse öyle yaptık ve beşiktaş'ın yaptığı gibi art arda kanat aksiyonlarıyla rakibi bozguna uğratmak yerine rus ruletinden hallice bir maça sebebiyet verdik.
4) bakın bir şey daha var ki bana kalırsa rakibin ve takımımızın iyi analiz edilmediğini herkese net şekilde gösterecek bir not. takımımızdaki belki en aklı selim, top tekniği olarak da oyun zekası olarak da en iyi oyuncularımızdan olan mariano 51 kez topla buluşurken takımın belki en tehlikeli oyuncusu, taraftarın büyük kısmının güvenmediği latovlevici ise 80 kez topla buluştu. pas opsiyonu olarak mariano mu daha tercih edilirdir yoksa lato mu? elbette mariano. peki takımımızın ısrarla lato tarafından gitmeye çalışarak hem birçok pas hatası yapmamıza, hem de sağda olsa gole dönüşecek tonla pozisyonun golsüz sonuçlanmasına neden olmasının anlamı var mı? teknik heyetimiz neden mariano'yu aktifleştirecek bir oyun planı çizmiyor? akıl alır gibi değil.
mariano'nun çok az topla buluşmasını açıklaması için bir bilgi vereyim, takımımızın arena'da 3-2 kazandığı karabükspor maçında mariano tam 86 kez topla buluşmuş. ki mariano'nun 86 kezden fazla topla buluştuğu maçlar da var ilk yarıda.
5) bu maçta merkez oyuncularımız tolga ciğerci- selçuk inan- feghouli üçlüsünün,
kaptığı toplam toplam sayısı: 5
girdiği ikili mücadele sayısı: 19
kazandığı ikili mücadele sayısı: 14
uzaklaştırdığı top sayısı: 3
pas arası: 3
30 eylül 2017 galatasaray karabükspor maçındaki
* merkezimiz fernando- ndiaye- belhanda üçlüsünün,
kaptığı top sayısı: 5
girdiği ikili mücadele sayısı: 39
kazandığı ikili mücadele sayısı: 19 (mücadele etmiyor denilen belhanda bu maçta 14 ikili mücadeleye girip 9'unu kazanıyor.)
uzaklaştırdığı top sayısı: 3
pas arası: 2
arada mücadele gücü olarak dağlar kadar fark var. hadi fernando ve ndiaye mecburiyetten yok ama belhanda yerine ikili mücadele kabiliyeti zayıf feghouli'yi oynatarak zaafımızı hepten körüklüyoruz. orta saha direncimiz olduğu gibi yok oluyor, rakipler merkezi yürüyerek geçiyor. bununla beraber hücuma çıkışlarımız da sos veriyor.
6) maçta denayer, rakip sahada oyun kurucu 3 pas verirken, maicon oyun kurucu tam 20 pas vermiş. bu noktada da denayer'in serdar aziz'e kıyasla oyun kurmada daha pasif kaldığını görüyoruz. bu arada zannedersem maicon'un da oyun kurma pasında rekora ulaştığı maç oldu.
7) selçuk inan ileriye uzun mesafeli sadece 7 pas atarken bunların 4'ünde isabet sağlayamamış. geri kalan pasları ya geriye ya da kısa mesafeli paslar. pas yüzdesi de %94.2. heyt koçum be maşallah! pas yüzdesinde dünya markası geri pasını sevdiğim. allah'ın faslısı belhanda da işte top kayıpları falan...
gollerin değerlendirmesi: 1. gol: bir geçişli pozisyon değil, durağan pozisyondan bulduk golü ki oynadığımız oyundan golü bulma ihtimalimizin en yüksek olduğu pozisyon tipiydi zaten. yasin'in hakkını verelim iyi bir orta keserek eren'e bir opsiyon sundu. eren'in, kendi vurup kaçırsa kimsenin ses etmeyeceği bir pozisyonda asisti düşünmesi de bir ayrı şıktı. önceki hafta gibi, bir paketlenmiş pas trafiğiyle gole ulaştık.
2. gol: feghouli- rodrigues- gomis üçlüsünün bireysel kalitesiyle skora gittik. gol ihtimali çok zayıf bir pozisyondan rodrigues sayesinde gol çkarttığımızı, maçın genelinde de rodrigues sayesinde birçok pozisyon bulduğumuzu söyleyelim. gomis'in golünden çok yaptığı sevinç hepimizi sevindirdi. tabi ben olsaydım kasığımdan bir tomar para çıkartıp saçardım orta yere ama yine de kendi bilir.
*------
bireysel değerlendirme:--------
fernando muslera: yapabileceğinin en iyisini yaptı. iptal edilen gol pozisyonunda neden zıplamadığını hala çözemesem de maçın dönmemesini sağlayan isimlerden biri oldu bizim adımıza. ancak hala oyunu başlatmadaki eksikleri devam ediyor.
mariano filho: garibim, top atsalar bir şeyler yapacak ama nedendir bilinmez takımda bir latovlevici aşkı cereyan ettiğinden kısıtlı sayıda bulduğu imkanlarda elinden geldiğince kaliteli işler yaptı. rakibin sol tarafını gayet iyi parselleyerek ve birçok pas arası yaparak bölgedeki muhtemel pozisyonları daha başlamadan bitirdi. maç genelinde de takımın aklı selim kalabilen nadir oyuncularındandı.
maicon: bugün daha savruk olsa da en azından ileriye pas atan, takımını hücuma çıkartabilen bir oyuncu. takımın orta sahalarının atmadığı kadar hücum pası verdi bugün. bununla beraber girdiği 11 hava topunun 10'unu kazanarak da gövde gösterisi yaptı diyebiliriz herhalde.
denayer: galiba ilk kez tam bir performans verdi. yüz bin kere serdar'ı kendisine tercih edecek olsam da bugün ''çok kötü oynadı'' dersek haksızlık ederiz. takım o kadar kötüydü ki kendisini takımın en iyilerinden bile gösterebiliriz. arkasına kaçırdığı adamların, savunmadaki duruş hatalarımızın birçoğunun da ön liberolarımızın görevlerini yerine getirmemesinden kaynaklandığını, adamın günahının olmadığını söyleyelim.
latovlevici: bu maçla beraber gözümde artık bitmiştir ne yazık ki. tam oldu olacak derken bu kadar konsantresiz maça çıkan, arkasındaki adamı unutan, rakibe ara pas atan hiçbir oyuncuyu da affetmezdim sanırım. kendisi adına kariyerinin en kötü maçını geçirmiş olması muhtemel. çok iyi niyetli oynamasına ve hücumda çok iyi koşular yapmasına rağmen ne yazık ki bugünden sonrası için kredisi kalmadı gözümde. ha ayrıca kendisini ıslıklayan taraftarlara allah'tan zeka diliyorum. adama yapılanlar ciddi derecede saçmalık. ona kızacağımıza kenarda formda bir linnes varken ''sol bekte sol ayaklı futbolcu oynatırım.'' deyip lato'yu oynatan fatih hoca'ya kızalım. adamın ''hocam ben çok formsuzum beni oynatma linnes'i oynat.'' diyecek hali yok sonuçta.
selçuk inan: kötüydü. maçın başından çıktığı ana dek kötüydü. al gülüm ver gülüm bir futbolla, hiç riske girmeden, ikili mücadele kazanmadan, savunma arkasına pas atmadan ilk yarıyı bitirdi ve kenara geldi. geçen haftaki otuz dakika ile beraber ''selçuk iyi ya, belhand oynamasa da olur selçuk çok iyi ya'' diyen taraftara benden bir bok olmaz da dedi aynı zamanda.
tolga ciğerci: bizim takımda en iyilerden biriydi bana kalırsa. ağırlığından dolayı çoğu defansif müdahalede geç kalsa da mücadelen kaçtığını görmedim. patlayıcı güç konusundaki eksiğini bir an önce toparlayararak, bu maçtaki diagonal paslarını da geliştirerek çok daha iyi bir tolga izletecektir hepimize.
feghouli: mücadele etti, skora katkı yaptı. ancak her ne olursa olsun tıpkı tudor gibi fatih hoca da adamı ortada oynatarak ona büyük zulüm ediyoruz. bence koca sezonu heba feghouli özelinde, saçma tercihlerle. keitavari bir oyuncuyu merkezde kullanmak ilk kimin aklına geldi onu da merak etmiyor değilim.
yasin öztekin: an an iyi işler yapsa da kötüydü.
rodrigues: kesinlikle maçın en iyisiydi. her atağımıza imzasını çakması bir yana takımın tel tel dökülen savunmasına da katkı yapan isimlerdendi çoğu maçtaki gibi. işin bir başka boyutu o kadar güzel koşular yapıyor ki takım arkadaşlarına topu atmak kalıyor. çoğu hücum aksiyonumuz rodrigues'in bireysel koşularından doğuyor son zamanlarda.
eren derdiyok: iyiydi. ancak gomis daima gomis'tir.
gomis: kasığına bir şeyler sıkışmıştı, sağ olsun golünü atıp çıkarttı orada ne varsa. kendisinin yedek başlatılması faziadır.
--------puanlama------
muslera: 9
mariano: 7
maicon: 8
denayer: 8
latovlevici: ?
selçuk inan: 4
tolga ciğerci: 7
feghouli: 7
yasin öztekin: 5
rodrigues: 9
eren: 8
gomis: 8
belhanda: 8
önümüzde sivasspor(d), antalyaspor, kasımpaşa(d), bursaspor, karabükspor(d), konyaspor ve fenerbahçe(d) maçlarının olduğu yedi haftalık bir fikstür var. bu oyunumuz muhakkak suretle geliştirmeliyiz. daha sıkı, takım boyu ve hatlar arası mesafe kısa, mücadeleci ve hücumcu bir oyun anlayışıyla devam edip fenerbahçe maçına kadarki tüm maçlarımızı kazanmalıyız ki rakiplerimizin birbirleriyle oynayacağı bu süreçte avantaj yakalayabilelim. sonrasında da kadıköy'de, puantaja bağlı olarak ne gerekiyorsa yaparız.
umut tacirliği yapmadan, eksiklerimizin farkında olarak devam etmemiz lazım. şampiyonluk yolu çok çetin ve burada en ufak hata ağır şekilde cezalandırılacaktır. osmanlıspor gibi kötü takımlara 18 şut çektirerek değil, hem skor hem oyun olarak rakiplerimizi ezerek derbiler periyoduna kendimizi atmalıyız. ancak bu şekilde sorunlarla kaosla dolu takımımızı moralli şekilde oralara taşıyabiliriz.
fatih hoca'ya güvenimiz sonsuz. sadece daha affedici davranması gerekiyor. önümüzde sürüyle sorun varken yeni sorunlar oluşmasına imkan vermeden gerekirse eldeki sorunları hasır altı ederek sezonu noktalamaya bakalım. sene sonu ne isteniyorsa yapılır.
şampiyonluk yolunda iyi bir üç puan aldık, sonu şampiyonluk olsun umarım.
ve bizim takım duy sesimi, lütfen artık kaos yaşatmayın şu camiaya. ağır dozda kaos aldık bu sezon. yeterrr.
*