• 26
    ''dörtler, sabitlenmeli!'' diye bir yazı kaleme almış spor yazarı.

    http://spor.milliyet.com.tr/.../1475295/default.htm

    yazıdaki ahlaki ve hukuksal boyutlara girmeye hiç gerek yok sanırım. üzücü olan, attila gökçe gibi bir kalemin dahi bu ortama yenik düşmesi, karanlık güçlerin silahşörlüğüne soyunmasıdır...

    ''dört büyükler düşmesin, gerisi ne yaparsa yapsın!'' demiştir açıkça. buna da örnek olarak nba'i göstermiştir. oysa nba'de düşmeme hakkı sadece chicago bulls'a la lakers'a, boston celtics'e tanınmış bir hak değil. nba'de hiçbir takım düşmez. ayrıca nba'in izlenme oranlarından, ekonomisinden, sisteminden bahsedip de zaten bilinen şeyleri tekrarlamayalım...

    dört büyükler düşmez zaten normal şartlarda. attila gökçe de biliyor bunu zaten. yazdıklarından kasıt, ''fenerbahçe'yi, beşiktaş'ı düşürmeyin, affediverin bu seferlik'' tir...

    peki... dört büyükler ne kadar beceriksizce de yönetilseler, ellerindeki imkanları ne kadar kötü de kullansalar, futbol seyircisini her türlü şike ve dolandırıcılıkla ne kadar aptal yerine de koysalar, aman onları affedelim gitsin. sonra o muhteşem ahlakımızla, yüce marka değerimizle oturur izleriz şerefli ligimizi...

    peki onca imkana, taraftar desteğine rağmen, ''aman düşmesinler, aman uf olmasınlar!'' diyerek, el bebek gülbebek beslediğimiz yüce büyüklerimiz ve onların futbolcularından seçilen milli takım nasıl rekabet edecek türkiye sınırları'nı az biraz geride bırakınca? biz tarihleri için sırtlarını sıvazlamasak, onlar azıcık adam olsalar da, gerçekten hakedecekleri başarıları kazansalar, gerçekten hakettikleri yerlerde olsalar, gerçekten ''iyi'' birer takım olsalar, çok daha fazla katkı sağlamazlar mı türk futboluna? ama boşver... nasıl olsa şampiyonlar ligi'nde barcelona, avrupa ve dünya kupası'nda ispanya var. oralarda da onları tutarız. yeter ki dört büyüklerimize zeval gelmesin, rabbimiz amin!
  • 27
    "sayın gökçe

    bugüne kadar yaşınıza hürmeten yorumlarınızı saygıyla okudum. son yazdığınız 4 büyükler küme düşürülmesin yazınız ise okuduğum son yorumun olarak kalacaktır. çünkü siz adalet duygusunun, mertlik kavramının bu oyunun içinden çekip çıkarılmasını uzun uzun övdünüz. 4 büyüklerin o hep mafyalıklarını yasladıkları güvendikleri şeyi dile getirdiniz. kanunlar bize işlemez! biz 4 büyükleriz.

    o zaman ben de şunu diyorum. kanun yoksa, oyun hileye açıksa, bir tüzel kişiliğin ahlaksızlığı büyüklüğüne ters oranla cezalandırılacaksa, açık söyleyeyim benim o oyunla işim olmaz. o oyunla işi olanla da olmaz. en başta da 3 kuruşluk zevkimi iç edenlerle ve onların felsefi avukatlığına soyunan sizin gibilerle.

    ayıptır, ahlaksızlığı savunmayı sizden beklemezdim. yalnız değilsiniz başka yazarlar da yazdı tabi. ben onlardan beklerdim bunu ancak sizden beklemezdim.

    yazıklar olsun."

    şeklinde bir e-mailimı okuyacak olandır.
  • 28
    bugünkü yazısını okuduktan sonra ben de kendisine bir email gonderdim. turk futbol medyasındaki duayen denen pespayelerin yeri geldiğinde ve cıkarları sozkonusu oldugunda o allı pullu demogojilerini bir kenara bırakıp nasıl da paradan, düzenden ve statukodan yana olduklarını insanı futboldan tiksindirerek gosteren kalemlerden birisymiş meger. halbuki biz onu bugune kadar durust kalmış, kalmayı başarabilmiş üç beş kalemden birisi diye bilirdik. kendisine soylenecek en edepli ifade yazıklar olsun olacaktır. daha fazlasını soylemey gerek bile yok!
  • 29
    04.01.2012 tarihli milliyet gazetesindeki yazısı.

    --- alıntı ---

    aferin sana emre!

    zevkli, keyifli bir maç izledik. çünkü tempo, alışılmışın üzerinde yüksekti. galatasaray da, büyükşehir de çabuk oyunda zaman zaman güzel tablolar sundular. yardımlaşmanın, dayanışmanın örneklerini verdiler.
    yine de maçın kaderini belirleyen olay, webo’nun kırmızı görmesiydi.
    ibb, geriye düştüğü maçta emre çolak’ın 25 metreden attığı gole hemen hemen aynı mesafeden visca ile karşılık vermiş, hem skora hem de oyuna ortak olmuştu. ama webo’nun semih’in ayağına basarak yaptığı sakatlamaya yönelik tehlikeli müdahale halis özkahya’dan kuraldaki karşılığını görünce dengeler değişti. 10 kişi kalan ibb, hücumdaki tehdit edici özelliğini kaybetmiş, daha edilgen role bürünmüştü.
    arif erdem’in kırmızı kartla eksik kalan takımını savunma pozisyonunda tutarak beraberliği koruma anlayışı işe yaramadı. genç hoca, ancak 2-1 geriye düştükten sonra webo’nun alternatifi tevfik köse’yi oyuna aldı ama, geç kalmıştı.
    galatasaray’a bakarsak.
    maçı açık farkla kazanmalarına, yüksek tempo ile oynamalarına rağmen sistematik olarak istediklerini yapamadılar.
    eboue hücuma katılamadı. kazım sağ kanatta etkili oyun sergileyemedi. sol kanat zaten “emanetçi”lerin elinde... orada hakan balta’nın ileri çıkışlarından, bindirmelerinden başka etkinlik göremedik. galatasaray’da melo’nun yokluğu orta alanda arızalar yarattı. ne engin ne de emre, selçuk’a fatih hoca’nın istediği biçimde destek sağlayabildiler. o yüzden selçuk’un da verimi düştü (attığı gole şapka çıkaralım ama, oyunu parlak değildi!). yine de emre çolak’a özel paragraf açalım. belli ki hocasının kendisine verdiği formanın değerini iyi anlamış. oyun boyunca koştu. top çaldı, takımı hücuma çıktığında sürekli kendini gösterdi, boş alanlara koşu yaptı. attığı ilk gol vuruş güzelliği taşıyordu. kullandığı kornerden arkadaşına attığı topu alıp ikinci golü atması da harika bir takım çalışması örneği oldu. aferin emre’ye!
    baros ve elmander bu maçta durgun ve tutuktular. kanatlardan yeterince top alamadılar, ortadan hücumda da ibb savunması karşısında zorlandılar. hasagiç ve yardımcısı(!) zayate, baros’un iki mutlak golünü güç de olsa önlediler ama üçüncüde çek futbolcunun ustaca vuruşuna engel olamadılar.
    bu maça hoca-çırak düellosu gibi bakmak o kadar doğru değil. iki takım arasında büyük kalite farkı ve bir de kırmızı kart var. arif erdem açısından iyi bir “deneyim”oldu. ne diyelim ? yolu açık ve aydınlık olsun!

    --- alıntı ---
  • 33
    mehmet demirkol: "fatih terim'e soru soruyorum diye bana kızan duayen gazeteciler var. ben sizin gibi birilerinin kucağına oturmam. gitsinler başka iş yapsınlar. konuşturmasınlar, çıldırtacaklar beni. böyle gazeteci mi olur?"

    atilla gökçe: "mehmet demirkol'un yazılarının %90'ınını beğenirim ama son söylediklerini ve tavrını ayıplıyorum."

    ayrıca gazetedeki köşe yazısında-şimdi bulamadım- demirkol'un sorduğu soru ile ilgili de saçma bir yorum yapmış.
    ben de gerçekleri soramadığınız için sizi ayıplıyorum atilla gökçe. hala arda niye yok cevabı belli değil. ama sen bu belirsiz ortamdan rahatsız değilsin sanırım ki mehmet demirkol'un sorusundan rahatsız oluyorsun.
  • 34
    türk spor basınında ciddiye alıp da oturup dinlediğim 3 5 adam ya vardır ya yoktur. geri kalanların hepsi benim için cahil, bilgisiz, bağnaz, geri kafalı, dünyadan bihaber ya da futbolu bilmeyen insanlardır. atilla gökçe ise bu saydığım tüm olumsuz özelliklerin tek bir kişide toplanmış haline örnek olabielckek 3 4 kişiden biridir. kendisini tebrik ediyor, tez zamanda spor basınından yok olmasını diliyoruz.
  • 37
    (#2395111)

    o işler eskisi gibi olmuyor artık be güzelim. öyle bir adam gelip kulübe 250 milyar trilyon dolar para aktarıp transfer yapamıyor. kulube giren para kaynağı otuna bokuna kadar sorgulanıyor. forma satışın yoksa, sportif başarın yok ise, futbolcu satamıyorsan kafanın estiğini transfer edemiyorsun. bil istedim.

    finansal fair play çok güzel gelsene.

    ayrıca zidane da üç sene üstüste şampiyonlar ligi kupasını almış takımı bırakıp, kadiköy'de yenimalatya maçında kulubede olmak için sıraya girmişti zaten :)
  • 40
    21.10.2020 milliyet gazetesi köşe yazısında mustafa cengiz'in dost sohbetinde yaptığı bazı açıklamaları yazısına taşımış duayen gazeteci. bazı twitter hesapları röportajmış gibi paylaşıyor malesef yazıyı.

    --- alıntı ---
    başkanin öfkesi: deliriyorum

    galatasaray başkanı cengiz, bir dostunun alanya yenilgisi için, “üzülüyor musun?” sorusuna, “üzülmek de neymiş, deliriyorum” diye patladı ve ekledi: “bu pandemi, milli maç araları hiç yaramıyor bize... g.saray dinleniyor sadece... sonuçlar ortada...”

    mustafa cengiz’in diğer düşünceleri de şöyle: “keşke kerem aktürkoğlu, oğulcan çağlayan ya da ali yavuz kol gibi gençlerimizle mücadele edip de yenilseydik. falcao gelecek, goller atacak, 500 bin forma satacak dediler. sattığımız forma sayısı 30 bin!

    kemoterapi seansına girmek üzereydi, bir dostu aradı... hatır sorularından sonra sözü alanyaspor maçına getirip, “üzülüyor musun?” diye sordu. beklediğinin üstünde bir patlama ile geldi yanıt:

    "üzülmek de neymiş, deliriyorum"

    içindekileri çarpıcı sözcüklerle dökmeye başladı:

    “alanyaspor’a kaybettik. herkesin bir yorumu var. bence bu pandemi araları, milli maç araları hiç yaramıyor bize. galatasaray dinleniyor sadece... sonuçlar ortada... oysa kıran kırana maçlarla alışılmışın dışına taşan bir rekabet ortamı oluşmasını, o ortamda galatasaray’ın da yer almasını isterim ben. çıta yükselsin, adrenalin artsın. ama onca çabaya, verilen emeğe rağmen karşılığını alamıyorsunuz.”
    sonra kafasından silmediği kayıtlarla konuştu:

    “iki yılda 38 futbolcu aldım, 52 futbolcuyu gönderdim. 7 deve dişi transferimiz var. transfer harcamalarında 19 milyon euro kâra geçtik. futbol, basketbol, voleybol bütün takımlarımızla 28 kupa aldık. iki süper lig şampiyonluğumuz var. dursun özbek’in alacağını tahsil etme hamlesiyle galatasaray 157 milyon euro zarara girdi. insanlar bunu dikkate almalı.”

    "410 kişi geldi"

    galatasaray’da gündelik harcamalar bile “sıkıntı” yaratıyordu. başkan, kişisel kefaletiyle sağladığı krediler ve yüklendiği borçlarla yola devam ediyordu.

    onu “delirten” nedenlerden biri de pazartesi maçı oynanırken çevresine verdiği rakamlardı: “localarda 2000’e yakın seyirci kontenjanımız vardı. maça 410 kişi geldi. elde ettiğimiz gelir de sadece 95 bin lira. bu para bizim maç günü yaptığımız harcamalara göre çok yetersiz. bizim güvenlikçilerimizin ücretini bile karşılamıyor. stadımızda oynanan her maçta 500 bin tl giderimiz var. zararına oynuyoruz.”
    sonra kısa bir dokunuş: “falcao gelince, goller atacak... forması 500 bin satacak, dediler. sattığımız forma sayısı 30 bin!”
    başkana kalsa, hemen istifa edebilirdi. ama kongre yapamıyordu. statta kongre önerilerine de gülüyordu: “yahu izin alamıyoruz. anlayın artık!
    bir de divan kurulumuz var. çok eleştiriler alıyoruz. başka kulüplerde divan kurulları yönetime yardımcıdır. soruları yazılı alıp başkana cevap hakkı tanırlar. bizde öyle değil... herkes zoom’dan istediği gibi konuşuyor.”

    sağlığıyla dertlenmeye bile zamanı yoktu. nefes almadan gelen giden evrakı, mailleri açıyor, on beş gün arayla masasını toplarken yoruluyordu. geçmiş yıllarda sırf mailler açılmadığı için galatasaray’ın milyonluk zararlara uğradığını, ribery ve hajroviç’in ihtar mektupları açılıp okunmadığı için de iki futbolcuyu hazin bir şekilde kaybettiklerini anımsatıyordu. eski başkan dursun özbek’in bilgisayarını açmadığını da anlatıyorlardı ona.

    alanyaspor maçıyla ilgili yaklaşımı çok farklıydı: “keşke kerem aktürkoğlu, oğulcan çağlayan ya da ali yavuz kol gibi gençlerimizle mücadele edip de yenilseydik. olayın bu yanına çok üzülüyorum...”

    "ayip ediyorlar"

    başkanın bir de fatih terim değerlendirmesi vardı:

    “bazıları fatih hoca’nın çağırdığım halde yönetime gelmediğini ileri sürüyor. ayıp ediyorlar. fatih hoca ile her zaman görüşüyoruz. her çağrıma iki dakikada koşarak gelir. bu anlamda hiçbir sorunumuz yok. kimse geçmiş yıllarda dikkate alınmayan çağrılarla beni ve arkadaşlarımı karıştırmasın.”

    galatasaray başkanı’nın dostuyla paylaştıkları bunlar... pazartesi gecesi yaşanan kabustan bir gün sonra paylaştığı tepkiler. o dostun adı bende saklı.

    ama her şey, doğru doğru dostdoğru!

    --- alıntı ---

    https://www.milliyet.com.tr/...-deliriyorum-6335307
  • 46
    cengiz yönetimi ile ilgili yazdığı yazı çok tartışıldı, konuşuldu. işin sonunda kendisinden özür yazısı geldi:

    https://gss.gs/n1o.jpeg

    bazen çok yanlış yapıyoruz. şahsen yönetimi bir süredir desteklemiyorum. miadını doldurduklarını düşünüyorum. fakat attila gökçe’nin yazısıyla kendisini yargılamayı hiç düşünmedim.

    kimdir attila gökçe? arkadaşlar attila gökçe’nin kim olduğunu öğrenmek için sadece sözlük arama barına ismini yazıp aratıyorsunuz. kısa bir araştırmanızla 12 senelik şeceresini çıkarıyorsunuz.

    3 dakikanızı almaz, sözlük gibi bir platformdayız. araştırmadan konuşunca galatasaray düşmanlarının ekmeğine yağ sürüyorsunuz.

    galatasaray taraftarı uyanık olmak zorundadır!
  • 47
    uydurma şeyler yazdığı için değil, off the record ortamda konuşulan şeyleri yazdığı ve bunun sonucunda başkan camiadan tepki gördüğü için özür dileyen gazeteci. özür metni gayet açık adamın. hadi fatih ne zaman çağırsam 2 dkda gelirin belki üslubu kendi o şekle sokmuştur diyelim de oğulcan'ı, kerem'i ve falcao'yu kendi mi uydurmuş yani?

    https://gss.gs/n1o.jpeg
  • 50
    kotu niyetli gazeteci. bir dosttan guya duydugu seyleri dostu pekala uydurmus da olabilir. kotu niyetli olmasina ek olarak kotu gazetecidir de. bir haber, bir yazi taraflarin gorusleri alinmadan yayinlanmaz. madem boyle bir duyum aldin, once ilgili kisiyi arar teyit eder, ondan sonra yazarsin. bu gazeteciliktir. atilla gokce’nin yaptigi ise dedikoduculuk. dedikodu seviyorsa gitsin ogleden sonra kusaginda umutsuz ev kadinlarina magazin programi yapsin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın