• 310
    efsane maçın beşinci yıl dönümü. sneijder'den hem bir derbide bu denli etkili bir performansa şahit olduğumuz, hem de ne ironiktir ki, son fenerbahçe galibiyeti (lig) aldığımız müthiş maç. takım olarak bir bok oynamadığımız halde, portakal sayesinde, iki müthiş gol ile üç puana uzandık. şimdikiler de futbolcuyuz diye geçiniyor.

    selam olsun sana ey wesley.
  • 339
    bu maç cumartesi günüydü, ben balıkesir'de askerdeydim.

    (bkz: 356. kısa dönem)

    bizim er gazinosunda digitürk vardı. maçları falan izliyoruz yani. bölük astsubayının yanında nöbetleri falan yazan yazıcı elemanla hemşeri çıktık, aramız da iyi baya. işte maçın olduğu hafta boyu bu maçı falan konuşuyoruz muhabbetlerde vs. akşamları da günde 2 saat nöbetimiz var, standart.

    perşembe akşam aramızda geçen konuşma:

    ben - kanka bak derbi cumartesi çarşı izninin hemen sonrası, ekip ayarla bizi cumartesi günü çarşı yaz, çıkalım takılalım yemektir muhabbettir, döneriz peşine de gazinoya çıkar maçı izleriz tertemiz.

    yazıcı - kanka öyle ayarlıyorum zaten, sıkıntı yok.

    ben - bak olum benim nöbeti de geceye yaz, 2 ya da 3 nöbetine falan, ben kalkar giderim sıkıntı değil aman maçı kaçırmayalım.

    yazıcı - abi bende o iş, sen kafanı yorma. ayarlıycam ben.

    ben - tamam hadi bakalım.

    abi sabah oldu, içtima falan biz çarşıya çıktık. her zaman gittiğimiz gol diye bir mekan vardı balıkesir'de. neyse gittik işte gazeteler vs. alındı, kahvaltıyı yaptık çaylar geliyor gidiyor muhabbet gırla zaten. fenerlisi var beşiktaşlısı var bizden olanlar var, asker muhabbeti işte bir kaç ay önce tanımışız birbirimizi ama geyik goygoy dönüyor sürekli.

    öğlen de hep birlikte resmen bir playstation kafe kapattık, maçlar vs. kapıştık. akşamüstü bir yemek daha yerken bizimle takılmayan ekipten bir arkadaş grubuyla karşılaştık, o ekipte de galatasaraylı bir arkadaş daha var genç bizden okumadan etmeden gelmiş, baktı maçı konuşuyoruz geldi benim yanıma:

    gs'li - abi senin nöbet saat 7 buçukta yalnız.

    ben - sabah mı? olum o saatte benim nöbetim olmaz, nöbet mangası gider tutar benim ne işim var nöbette?

    gs'li - yok abi, akşam. 7 buçuğa yazmışlar senin nöbeti. maç saati yani ilk 10 dakika falan izlersin sonra nöbete gidersin.

    ben - yok kanka değildir ya, yazıcı beni satmaz biz konuştuk ettik.

    gs'li - abi yazıcı abi hangi takımlı?

    ben - hadi canım, o kadarını da yapmaz.

    vermediğim climax detayı vereyim: eleman fenerli. beni ciddi ciddi o saate nöbete yazmış, maç bitiyor ben peşine nöbetten iniyorum.

    "ulan bak şakaysa" falan diyorum ama değil, biliyorum da içten içe. bizim ekip de dağıldı onlar başka yerde yediler yemeği neyse geri dönerken yolda buluştuk.

    ben - lan beni nöbete 7 buçuğa mı yazdın?

    yazıcı - ne sandın lan, tabi! gs'liyle ne maçı izliycem ben, git kulene çapraz duruş nöbetini tut. (pis pis gülüyor)

    ben - lan!

    tabi sonrası elemanı elimden alma çabaları, sinir oldum. geri dönmek üzereyiz, içeri girme saatine 15 dakika var yok. abi koştur koştur geri döndüm, nasıl koşuyorum ama. oyuncakçı milyoncu kim varsa sordum "abi bu eski pille çalışan radyolu mp3 çalarlardan, radyolardan falan var mı?" deli gibi her dükkana herkese soruyorum neredeyse. bir tane milyoncu gibi bir dayı buldum onda var! kulaklık da var yanında, mis!

    yolda da dönerken diş macunu aldım, macunu çöpe kutusuna mp3 çaları zulaladım, son dakikada girdim içeri. hemen koğuşa gittim, yazıcı yok. gerçi olsa da bir şey yapacağımdan değil, yapsam ne olacak yazmış bir kere onaylanmış etmiş komutan falan yok değiştirsek. bir de fenerli eleman vardı bizim dönemden kulakları çınlasın birlikte yazmışlar bizi nöbete. abi kamuflajları falan giydik, gittik bir gazinoya baktık bunlar öne oturmuş, bizim gs'liler hep kenarlarda köşelerde arkalarda. içimden dedim ki "ulan öyle bir epik koyalım ki bu maydanozlulara bir daha derbi'nin d'sini diyemesinler be!"

    neyse fenerli elemanla birlikte oturduk bi 5 dakika falan izledik arkalarda maçı "hadi kanka gidelim" dedim, gittik silahları falan aldık yürüye yürüye kuleye çıkacağız. yokuşu halen hatırlıyorum, öyle ters bir yerde ki kule de mal gibi 20 dakika yürüyorsun yokuş çıka çıka. hani stada çıkan yokuş var ya, işte öyle bir şey abi.

    çıkarken "ulan maç da gitti" dedi, dedim "kanka o iş bende cebimde mp3 çalar var pil zulam sağlam 4 tane pil var merak etme en azından dinleriz"

    neyse sevindi falan çıktık kuleye, arkasında su deposu gibi bir yer var oranın betonunun üzerine oturduk. ben mp3 çaları çıkardım frekans arıyorum bu da cebinden nevale çıkardı. nevale dediğim de 2 küçük cips 2 de kola almış garibim. * zaten derbi var ya bizi arayan eden yok nöbete giderken, ben de sigara * falan da var, gelen giden de yok rahatız baya.

    o ara lig radyoyu buldum. lan derbi var, adamlar iki kişi çıkarmış bomboş muhabbet ediyorlar anca maçta önemli bir pozisyon falan olursa "şimdi bir pozisyon, şu vurdu dışarı gitti" falan gibi böyle ruhsuz bomboş konuşuyorlar. zaten yükselmişim nöbet olayınca, iyice delirdim. "lan maçı anlatın maçı ******** utanmasa yemek tarifi verecek ****** sus başlamayım şimdi ******** ******** ******** ****** ***" falan yardırıyorum.

    neyse ilk yarı bitti ikinci yarı başladı aynı şekilde dinliyoruz, tam pozisyon gelişiyor falan reklam girdi. "lan sizin reklamınızın taa ben ***** ******** **** ****** *********" falan dümdüz ama nasıl bağırıyorum yakında yörede kimse yok ya zaten baya yükseldim. reklam bitti (arko traş losyonu reklamıydı, halen unutmamışım bak) "evet derbide sneijder'in golü ile galatasaray 1-0 öne geçiyor" dedi. tiyatro anlatıyor sanki, kütüphanede arkadaşına soru soruyor öyle bir ses tonu. ama benim umrumda değil abi, nasıl uçuyorum sevinçten. "dakika 88 ****** çıkmaz bu gol" falan işte fenerli eleman "dur abi ya belli olmaz" falan diyor, peşine bir daha reklam. dedim "hay ağzıma, aha yedik golü." "evet derbide sneijder'in 2. golü ile galatasaray 2-0 önde sneijder şov izliyoruz" diyor ama hani ağır bir sanat filmi izlerken uyumuş da uyandırmışlar abiyi, öyle bir ses tonu var. ben oynamaya başladım zaten, umrumda değil gerisi. goller nasıl oldu, ne oldu maçta, ne bitti hiç haberim yok abi. "ligine de radyosuna da" diye söve söve 5 dakika daha geçti bir daha girince dedim "bu da bitiştir herhalde kanka geçmiş olsun" o da "sağol kanka, neyse ya amaan muhabbetimize bakalım" falan diyor, biz zaten maçı dinliyoruz kulaklıklar var ama karı kız muhabbetteyiz yani. * "evet alper potuk ile fenerbahçe cevap veriyor maç 2-1 oluyor" dedi o ara ama bizim umrumuzda değil.

    abi geri aşağı indik, doldur boşaltı falan yaptık (silahı boş götürdük boş getirdik ama doldur boşalt yapıyoruz, anlamsız işler) geri gazinoya girdim, millet dağılmış kantinci eleman ortalığı falan toparlıyor. koğuşa gittim millet yatmış, dedim noluyoruz lan? meğerse aşağıda tartışma çıkmış, nöbetçi komutan bunları ilk golden sonra gazinonun önündeki avluya dizmiş ayakta bekletmiş, girmiş maçı izlemiş * maç bitince de içtimayı almış herkesi koğuşa göndermiş "dışarda sigara içen görürsem oyarım" demiş. bunların hepsini sabah öğreniyorum ben tabi. sabah da kahvaltıyı bile yapmadan gittim gazinoya açtım televizyonu özet arıyorum deli gibi, buldum izledim ki sneijder vurdukça ben gülmeye başladım. *

    bu arada o yazıcı eleman ben bitirip gidene kadar dilimden kurtulamadı. *

    yani benim için son derece epik bir maç olmuştu. her ne kadar izleyemesem de inanılmaz efsane bir maçtır benim nazarımda.
  • 273
    çocukluktan gelen fenerbahçe derbisi ve alex travmalarını atlatmamı sağlayan efsane maç. yıl 2002, futbola ilgim yeni başlamış, 8 yaşındayım ama tam galatasaraylı olmuşum artık. aksilik bu ya 10 yılda 3-4 galibiyet anca gördüm. 5-1 kazanmışız bir de nonda'nın attığı gol. bu ikisnden başka birşey yok. her neyse, o yıllardaki maçları bilirsiniz. tam bir işkence... muhteşem oynarız olmaz, kötü oynarız olmaz, maç ortada gider olmaz. en iyi ihtimalle berabere biter. bu süreçte özellikle 2006'daki türkiye kupası eşleşmesi, kadıköy'de 84. dakikada alex'in frikikten attığı gol içime fena oturmuştur. daha sonra da çok fazla yenilğimiz oldu, alex goller atmaya devam etti ama o kadar acıtmadı. o ara fenerbahçe'nin kulüp tarihindeki zirve noktasında olması da tuz biber ekiyor tabi bu duruma. adamlar hem bizi yeniyor amk hem de çok başarılı, kadro falan süper. bizde bir numara yok.

    işte bu maç bizim bok gibi oynadığımız, asla kazanamayacağımız bir zamanda "bizim sneijder'imiz"in alex yerine geçip 2 tane boru döşediği maç olmuştur. 2. golde anıra anıra koşturdum ben. insanlıktan çıktım. çünkü "ulan bala göte attınız bir tane öyle yendiniz" demelerine fırsat bırakmayacak kadar muhteşemdi o gol. "vay be adamlarda sneijder var bir halt oynamadan koydular bize" dedirtecek bir maç sonuydu. yıllarce bizim dediğimiz gibi.haftalarca o gollerin tekrarını izledim. biliyordum ki bir devri ve hesabı kapattık. şike sürecinde sağlam yıpranmış camiaya son darbeyi indirdik. fenerliler de biliyordu. artık onların golleri, kalecileri, alex'leri değil bizimkiler konuşulacaktı. yoksa derdimiz şampiyonluk, liderlik falan değildi. daha 6. haftaydı. bu ondan da önemli birşeydi ve çok şükür oldu.
  • 334
    üzerinden 7 sene geçmiş olan maç. o günden beri arena'da fenerbahçe'yi yenemedik. o gün zorlu geçecek bir askerliğin ilk günlerindeydik, maç oynanırken de bir parkın kenarındaki bir nöbet yerinde 1973 model g3 tüfeğim ve şimdi hatırlayamadığım bir er ile bekleşip duruyorduk. bu entryi ise iş değişikliği sayesinde verilen bir izin gününde yatakta yatarak yazıyorum...

    aradan kaç sene geçmiş, insan vay anasını diyor içten içe...
  • 324
    maç başında yapılan şampiyon cimbom yazdıracağız pankartını greame souness'ın 3 boyutlu koreografisinin tamamladığı, ultraslan'ın dünya üzerinde tartışmaya mahal vermeyen belki de tek olumlu işi olan görsel şovun süslediği ve altın portakal wesley sneijder'in iki bazukasıyla kazandığımız efsane derbi. hala daha iç sahada kazandığımız son femer derbisi olması ise içimde oturan öküz niteliği taşımaktadır.

    maçta bruno alves'in kırmızı kartına kadar olan bölüm, sanki kadıköy'de alelade bir derbi maçı oynanıyormuş gibi bir senaryo idi. emmanuel emenike'nin her ne kadar mental ve teknik anlamda yetersiz olduğu bir gerçekse, bir boğa gibi güçlü ve ayakları yere iyi basan bir forvet olduğu da o kadar gerçekti. chejdou ve semih'in kaç kez üstesinden gelebildi, ben sayamadım, özette dahi. az buçuk tekniği olsa ilk yarıda en az bir tanesini gol yapmıştı.

    alves'in kırmızısından sonra önce olcan'ın direkten dönen şutu, ardından kadlec'in gerçekten çok müsait bir pozisyonda topu auta gönderip zor olanı başarabilmesi maça hareket getirmiş, sanki son dakikada bir golü bulan tarafın üzerine yatacağı hissini vermişti. fakat öyle olmadı. sniper tarafından 88'de gelen ilk bombardımanın ardından henüz 3 dakika bile geçmeden ikincisinin gelmesi galatasaraylıları çıldırmaya yetti de artmıştı bile. fenerlisi, galatasaraylısı, diğer maçı izleyen üçüncü kişiler bile ilk golün harikuladeliğinin etkisinden çıkamamışken ikincisinin gelmesi tüm futbolseverleri gerçekten şok üzerine şoka sokmaya yetmiş de artmıştı bile.

    2-0'dan sonra değil topun sneijder'e gelmesi, kameranın kendisini göstermesi bile üçüncü bir gol için taraftarı beklentiye sokmaya yetmişken, bir anda tff ve askerleri hakemler gerçeği ile normal hayata dönmemiz uzun sürmedi. topun en az 10 cm taca çıktığı bir anda devam kararı alan cüneyt çakır ve eyyam kadrosu, galatasaray defansının bir anda boşluğa gelip uyumasıyla beraber alper'in golüne zemin hazırladı ve dünyanın neresinde olursa olsun tartışma konusu olacak bir gol ile skor 2-1'e geldi. santrası yapılıp, galatasaray defansının ileri şişirmesi ile maçın son düdüğünün çalmasının aynı anda olması da, bir an taç, haksız gol, skor falan unutulmasına yol açtı. akabinde goygoy ve derbi galibiyeti kutlaması moduna ışık hızıyla girildi. elbette başrolde sneijder ve güdümlü savaş mühimmatları vardı.

    yani şimdi niyetim burada polemik yaratmak değil, hatta galatasaray takımının mevcut kadrosunda formayı giyen herkese, özellikle şu pandemi dolayısıyla az çok özlem ve saygı duyuyorken şunu söylemek istiyorum. değil belhanda, dünyanın şu andaki tüm 10 numaralarını getir, üstad wesley gibi olamaz.

    sneijderim, altın portakalım, ne harika bir şeydin sen yahu...

    sneijder olmasa ne o maçı kazanabilir, ne de o sezonu şampiyon bitirebilirdik. aha bu kadar da iddialıyım.*
  • 271
    boston'da hem okuyup hem de haftada bir kac gun arabayla pizza dagitiyordum. ekmek parasi pesinde direksiyon salladigim bir gune denk gelmisti mac. benim gibi abd'de olan kardesim ise arkadaslariyla maci izlemekteydi. belirli araliklarla kendisini arayip mac hakkinda bilgile aliyor, spikerin sesini duyup macin kokusunu aliyordum. aslinda arabada tek kokan sey pizzaydi ama iste gs-fb maci varsa butun duyu organlari o maci hissediyor sadece. neyse yine kardesimi arayip mac ne oluyor derken sneijder gomuvermisti ilk golu. golun analizini falan yapiyorduk, bir yandan da mactan sesler duyuyordum ki bir hengame daha koptu. ne oluyor lan falan derken kardesim 2. golun de ilki gibi efsane sekilde sneijder'in ayagindan geldigini soylemisti. ben hayatimda hic bu kadar mutlu pizza dagitmamistim!
  • 351
    twitter'a full kaydı düşen maç. zevkine son 10 dakikasını izledim ve hatırlamadığım iki şey fark ettim:

    - sneijder'e ikinci golü öncesi çok çok daha uygun bir fırsat gelmiş ve çok kötü vurmuş 89. dakikada. onu da atsa uzaktan şutla hat trickle bitirebilirmiş maçı.
    - sneijder'in ikinci golünde burak'ın pas atsana hezeyanı baya haklıymış. savunma arkasına bomboş koşu yapmış ve hiç ofsayt değil ama şıno ilk golden gazı alınca ruhu bile duymamış.
  • 54
    kim ne derse desin. kim oyuncumuzu yada teknik patronumuzu eleştirirse eleştirsin. tek bildiğim nokta 10dk bile olsa fenerbahçe'den daha iyi daha aklı başında top oynuyoruz. kazanıp moral, motivasyon açısından taraftar,futbolcular ve teknik heyet olarak yükselişe geçeceğimizi düşünüyorum.

    taktik, teknik analiz hiç yapmadan direk konuya giriyorum (bkz: içim rahat etmiyor)
App Store'dan indirin Google Play'den alın